Yunan Mitolojisinde Homeros ve Sözlü Gelenek
Yunan Mitolojisinde Homeros ve Sözlü Anane Katı edebiyatının en önemli eserlerinden olan İlyada aynı zamanda bir epik şiir olan Odysseia adlı eşiyle beraber Grek edebiyatının da en eski iki örneğinden biridir. Konunun uzmanlarının çoğu, her iki eseri de Homeros’a atfeder. Ancak Homeros’ un gerçekten yaşayıp yaşamadığına dair bir kanıt olmadığı gibi, öyle görünüyor ki antik Yunanlar da Homeros hakkında bizden daha çok bilgiye sahip değildir. Yine de, günümüzde pek çok uzman, Homeros’un MÖ 760 ve sonrasında yaşadığı ve eserlerini de bu dönemde verdiği kanısındadırlar. İlyada’nın gençlik, Odysseia’nın ise olgunluk dönemi eseri olduğu kabul edilebilir. İlyada ve Odysseia’nın dil özellikleriyse, MÖ 8. yüzyıldan önceki bir döneme ait olmadıkları sonucunu doğurmakta ve ikisi de İyonya’nın, yani büyük Sisam ve Sakız adalarının da bulunduğu Doğu Ege kıyılarının merkez bölgesinde konuşulan dile bağlanmaktadır. Bu saptamalar ise, Miletoslu Arktinos’un MÖ yaklaşık 700′de yazdığı Aethiopis İlyada’nın devamı ve llyada’nın da 8. yüzyıla veya daha öncesine ait olduğu saptamasına müsait düşmektedir. Her iki yapıt de, MÖ yaklaşık (65t) 525 arasında, Homeros’un Sakız Adalı veya Anadolu’daki Smyrna’dan (bugünkü İzmir) olduğu yolundaki yaygın düşünceyi desteklemektedir. Homeros zamanında Grekler, büyük Miken uygarlığının çöküşünden sonraki karanlık çağda gelişen incelikli bir sözlü geleneğe sahiptir. Profesyonel eğitim almış şairleri izleyen ve “rapsode”ler, yani bir tür “halk ozanları” diye anılan kuşaklar, /engin yazın ürünlerini sözlü olarak öğrenmiş ve öğretmişlerdir. “Âşık”, öyküsünü “lir”i eşliğinde anlatır. Şansı varsa belli hır kralın ev halkı arasına kabul edilir; yoksa, ekmeğini kazanmak için evden eve, öykülerini anlatarak gezip durur. En iyi kamu ozanları, yaşadıkları dönemde eğlencenin büyük formlarından birini sağladıkları için çok saygı görmüşlerdir. Bir tek insanda radyoyu, televizyonu, sinemayı, albümleri, tarih kitaplarını ve romanları birleştirmişlerdir. Halk ozanları, siyasi istikrarsızlık ve savaş dönemlerinde Yunanistan’ın kahraman geçmişini canlı tutarak çok önemli bir amaca daha hizmet etmiştir. Ölümlü insanların büyük işlerini öyküleştirerek, dinleyicilerine kahramanca davranış modelleri gösterirler. Ahlakın sistemleştirilmediği, yani kanun kavramının bulunmadığı bir kültürde, kamu ozanlarının hikâyeleri, insanın günlük yaşamı İçin standartlar ve hedefler sunar. Cesaret, güç, yetenek, zekâ, sadakat, her türlü yaşam biçimine saygı, ahlaki mesuliyet ve konukseverlik, esas değerler, zafer ve şeref kazanmak ise ana hedeflerdir. Bu dönemde şairlerin, kendi adlarının geçmediği öyküler oluşturmaları hâlâ bir gelenektir. Örneğin Uyudu ve Odysseia’nın giriş cümlelerinde Homeros, kendisini Epik Şiir’in Esin Perisi’nin anonim sesi, bir Mnemosin kızı, hafıza tanrıçası olarak gösterir. Bu anonim şairlerin sonuncusu ve en büyüğü olan Homeros, kendisinden sonra gelenlerin tamamını geride bırakmış, ikinci büyük epik şair Vergilius dahil, antik dönemde aynı yolda ilerlemek isteyenlerin hepsini derinden etkilemiştir. MÖ 8. yüzyılın sonlarına doğru anonimlik kavramı, yazarlık kavramı ile yer değiştirmiş ve 7. yüzyılın epik şairleri, örneğin Hesiodos, kendi kendilerinin sözcüsü olmuşlardır. Yine bu dönemde Grekler, bir yazıya gerek duyacak karmaşıklık ve gelişmişlikte bir uygarlık daha yaratmışlardı ve daha çok ekonomik amaçlarla da olsa Fenike alfabesini benimseme sürecindeydiler. Bu nedenle, İlyada ve Odysseia’yı bizzat Homeros’un mu yazdığı, başkalarına dikte mi ettirdiği yoksa yazılı hale gelinceye kadar başka şairlerce mi Homeros’un oluşturduğu biçimiyle ezberlenip yaşatıldığı konusunda bir bilgi yoktur. Çağdaş Homeros araştırmacılarının çoğu, gerek İlyada’yı gerekse Odysseia’yı, okuma yazma bilmeyen bir şairin dikte ettirdiği kanısındadır. Daha uzun ve yapısı itibariyle karmaşık olan İlyada, yazılı metinden okunmaktan çok, ezbere söylenmek üzere düzenlenmiş gibidir. Hatta var bütün antik İlyada nüshaları, bir özgün (orijinal) İlyada’nın varlığını yansıtırcasına, diyalekt ve öykünün detayları açısından birbirine benzemektedir. Araştırmacılara göre, Homeros’tan yazılı olarak ilk kez MÖ 660′ta söz edilmiştir. 7. yüzyılın ortalarından itibaren (MÖ yaklaşık 650) İlyada ve Odysseia bütün Yunanistan’da ve Yunan Eğesinde ün kazanmıştır. Homerik İlahi’lerden birinin yazarı, kendisinden kör bir şair olarak söz etmiş, antik Yunanlar da bu şiirlerin Homeros’a ait olduğunu düşününce, Homeros’un da kör olduğuna karar vermişlerdir. 6. yüzyılın sonlarında (MÖ yaklaşık 525 veya daha sonra) Sakız Adası’nda kamu ozanlarının eğitildiği ve Homerosidai (Homeros’un torunları) adı verilen bir lonca vardır. Bu dönemde İlyada ve Odysseia, Yunan öğrencilerin eğitiminin Önemli bir parçası kabul edilmiştir. MÖ 4. yüzyılın sonlarına kadar öğrenciler, İlyada ve Odysseia’yı, kendilerine ezberden okuyan başkalarından dinleyerek ezberlemişlerdir. MÖ 6. yüzyılda Atina’da yetkin bir Odysseia yayımının varlığı kabul edilebilir; ancak yaklaşık MÖ 455′ten 400′e dek yazılmış pek az İlyada nüshası bulunabilmiştir. MÖ 4. yüzyılda Atina’da kitaplar bollaşmış ve halkın daha büyük bir kısmı İlyada ve Odysseia’yı okuma olanağı bulabilmiştir. Dolayısıyla her iki destanın çok sayıda parçasının günümüze kadar gelebilmiş olması şaşırtıcı değildir. İlk nüshalar, kıt ve pahalı bir malzeme olan papirüsün yanı sıra ten rulolara veya ağaç tabletlere de yazılmıştır. MÖ 4. yüzyılın Atinalı yazarları, yazılarında Homeros’a sıkça yer verirler. Bu yüzyılın en büyük Yunan düşünürlerinden Eflatuna (Platon) göre Homeros, her Yunanın öğretmenidir. Birçok çağdaş Homeros uzmanına göre Homeros, İlyada ve Odysseia’yı, başka epik destanlar hakkındaki bilgisiyle yaratmıştır. Homeros’un mevzu, bahis seçimi, konuyla ilgili olarak okuyucusunun sahip olmasını açıkça istediği bilgi, Troya Savaşı hakkında yazılmış başka altı epik destanın daha bulunması, Homeros’ un ve antik Yunanistan’ın öteki kamu ozanlarının Troya Savaşı hakkında çok şey bildiklerini göstermektedir. Sözgelişi, İlyada’da Homeros, on yıl süren Troya Savaşı’nın son yılında geçen bir olayı alır ve derinlemesine işler. Okuyucularının-dinleyicilerinin, hikâyenin bütününü, savaşa katılan büyük kahramanların ailelerinin ve onların birbirleriyle olan ilişkilerini belirleyen Olympos tanrılarının öykülerini bildiklerini varsayar. Homeros, İlyada ve Odysseia’yı, sözlü anane içinde kalmak koşuluyla, geleneksel yapı malzemesi bloklarını kendisinden önceki şairlerden alıp onları kendi sanatsal üretiminin temellerini oluşturmak üzere yeniden biçimlendirerek yaratmıştır. Bu bloklar arasında; tanrılar ve eski kahramanlar (Troya Savaşı’nın kahramanlarının babaları) hakkındaki efsaneler, Troya ile savaş ve savaşın çok öncesinden başlayıp kahramanların sonuncusu ülkesine dönene kadar geçen süre içinde savaşa katılanların bazıları hakkındaki efsaneler; kamu hikâyeleri, kurban, savaş ve cenaze törenlerinden kesitler anlatan pasajlar ve özellikle açıklayıcı özdeyişler, insanları ve doğayı tanımlayan lakaplar, deyimler vardır. En Önemlisi, Homeros bu malzeme bloklarından, her biri tekrar Homeros’a özgü benzersiz odak noktaları olan iki dramatik hikâye yaratmıştır. Homeros, bütün kamu ozanları gibi belirli bir çerçeve içinde çalışmak üzere eğitilmiş olduğu halde, elindeki malzemenin büyük bir kısmını kendi sanatsal yaklaşımım yansıtacak ve dinleyicilerini memnun edecek biçimde kullanma konusunda da Özgürdür. Epik Şiir’in Esin Perisi, Homeros’a, kahramanların sözlerini aynen anımsama ve onların davranışlarını sanki bizzat görmüş gibi anlatma gücünü vermiştir. Homeros, tasvirleri ve konuşmaları, kimi aynen kimi de küçük değişikliklerle sık sık yineler. Bu tekrarlar, sadece öykünün anlatım sürecini kolaylaştırmakla kalmaz, aynı zamanda dinleyiciye şairin ne anlatmakta olduğunu (ki bunlar her vakit karmaşık hikâyelerdir) anımsatır. İlyada ve Odysseia’daki cümlelerin yaklaşık üçte biri, en az bir kez yinelenmiştir. Homeros, öyküsünü bir ağaç biçiminde tasarlamıştır. Ana tema, ağacın gövdesini, öteki birçok öykü de dalları oluşturur. Bunlara, ana mevzu, bahis içinde bazı özel karakterleri tanıtmaya yarayan yardımcı öyküleri de eklemek gerekir, ötekiler, rahatlatıcı komiklikler veya ana temayı destekleyecek ikincil konular olarak sanatkârane bir şekilde metne eklenmiş unsurlardır. Hikâyeler arasında geniş bağlantılar kuran Homeros, anlatmaya tam ortadan başlar ve aynı anda pek çok yöne, ileriye geriye devinim eder. İlyada ve Odysseia, Troya Savaşı ile, hakkında MÖ 7. ve 6. yüzyılda çeşitli şairler tarafından yazılmış altı destan grubu aracılığıyla birleşir ve yekün sekiz epik destandan oluşan bu grup, Epik Divan olarak bilinir. Sonraki şairler İlyada ve Odysseia’dan o kadar etkilenmişlerdir ki, bu destanların konularıyla İlgilenmeye gerek bile duymamışlar; bunun yerine her şair, Troya Savaşı öyküsünün, Homeros’un değinmediği bölümlerini anlatarak her iki destanı tamamlamayı yeğlemiştir. MS 6. yüzyıldan itibaren bu tamamlayıcı parçaların hepsinin ortadan kalktığı görülür. Ancak Proklus adlı bir yazar bunları özetler; bu çalışmanın da özeti, ana metinden ayrılan aşağı yukarı yüz yirmi dizeyle beraber bugüne ulaşmıştır. Bu malzemeler üzerinde çalışarak Troya Savaşı’nın, Homeros’un İlyada ve Odysseia’da değinmediği ayrıntıları hakkında da bilgi edinmek ve öykünün geleneksel versiyonuna yaptığı hiç kuşku duyulmayacak katkılan görmek mümkündür. Örneğin, İlyada’da Patroklos’un ölümü ve düzenlenen cenaze töreniyle, Aethiopis’te Akhilleus’un ölümü ve cenaze töreni arasındaki benzerlik çok ilginçtir. Arktinos’un mu Homeros’u taklit ettiği yoksa her ikisinin de aynı eski sözlü geleneği mi uyguladığı tartışmaya açık bir varsayımdan ibarettir. Bir kamu ozanı olarak Homeros’un, kendisininkilerden çok başka destanları anlatmış olması muhtemeldir. İlyada ve Odysseia’daki belirli ayrıntılar, daha eski olan Ortadoğu epik edebiyatı, örneğin Sümer ve Babil Gılgamış destanı veya Babil yaratılış efsanesi Enuma Eliş hakkında bilgi sahibi olabileceğini göstermektedir. (Her ikisine de sonraki sayfalarda yer verilmiştir). Akhilleus ve Gılgamış’ın, aynı kahraman modelini izlediği söylenebilir. Hatta Homeros, Gılgamış’ın iki başkahramanı arasındaki yakın arkadaşlığın alaka çekici bir düşünce olacağını kavramış görünmektedir. Nitekim o da İlyada’da Patroklos’un önemini, Akhilleus’la aralarında bir ilişki kurulmasını sağlamak üzere artırarak, Enkidu ile Gılgamış arasındaki İlişkiye gönderme yapmıştır. Patroklos, kronolojik olarak Epik Divan içinde Kipria’nın İlyada’nınkinden daha eski olan ana öyküsünde Akhilleus’la, aynı tür bir ilişki için ortaya çıkmış değildir. Homeros, İlyada’da Patraklus’a, Akhilleus için ikinci bir kalkan yaratmak şeklindeki yaratıcı ekle yardımcı olur. Gerek Acthiopis’te gerekse Küçük İlyada’da Odysseus ve Ajax, Akhilleus’un kalkanını edinmek İçin yarışırlar. Oysa doğal olarak Akhilleus’un sadece bir kalkanı vardır ve zaten ihtiyacı da bundan çok değildir. İlyada ve Odysseia’nın günümüze kadar gelişi ve ünü, Homeros’un, antik Yunanistan’ın en büyük ozanı olduğunun kanıtıdır. Çünkü bu destanlar alışılmışın ötesinde uzundur, gerek aktarıcı kamu ozanı gerekse dinleyiciler üzerinde büyük bir dilek yaratır. İlyada’nın okunup söylenerek sahnelenmesinin, üçer saatlik altı ve on seans sürüyor olması gerekir ki, bu da üç dört gün süren bir eğlence biçimi demektir. Homeros, bin yıl boyunca Yunan uygarlığını derinden etkilemiş; antik Yunanistan halkı için onun sözleri, İncil kadar bilinen, en az o kadar değerli sayılan sözler olmuştur. Gerçekten de, gelip geçen bütün kuşakların öğrencileri İlyada ve Odysseia’yı, vakit ve mekân Ötesinde tüm insanlara söylediği sözler için öğrenmişlerdir, öğrenirler. —
|