Forumbulteni.Com     forum  

Geri Git   Forumbulteni.Com > >
Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Ara

Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 10.Nisan.2019, 20:47
NurPeri NurPeri isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Moderator
 
Üyelik tarihi: 14.Ocak.2019
Mesajlar: 275
Standart DoĞrusal, İlerlemecİ Tarİh AnlayiŞinin YanliŞliĞi

DOĞRUSAL, İLERLEMECİ TARİH ANLAYIŞININ YANLIŞLIĞI

Kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmek için yeryüzünü dolaşmıyorlar mı? öncekiler bunlardan daha çoktu, daha güçlüydüler ve yeryüzündeki eserler bakımından daha üstündüler. Ama kazandıkları şeyler kendilerine hiçbir şey sağlamadı.
40 Mümin Suresi 82
Kuran'ın bazı ayetleri, geçmişte yaşayan bazı toplumların, Peygamber'in içinde yaşadığı toplumdan daha üstün bir medeniyete sahip olduklarını ortaya koymaktadır. örneğin incelediğimiz ayette, geçmiş toplulukların daha üstün eserler ortaya koyduğu geçmektedir.
özellikle 19. yy'ın ilk yıllarında "tarihsel bakış açısı" düşünce dünyasında önemli bir yer kazanmıştır. Bu bakış açısı özellikle Hegel ile birlikte anılmaktadır. Hegel, gerçekliğin tarihsel bir süreç olduğunu, gerçekliğin tarihsel açıklamanın kategorilerine göre anlaşılabileceğini söylemiştir. Tarihi anlamlandırma, tarihi anlama ve değerlendirme açısından Hegel'in yaptığı takdire değer. Ama Hegel, tarihi, doğrusal bir şekilde, evrimsel bir süreç izleyen, bu evrimin sürekli gelişmeyi içerdiği, sürekli ilerlemeci bir yaklaşımla açıklamıştır. Tarihi anlamlandırma ve yorumlama takdir edilebilir, ama tarihin her aşamasını bir önceki aşamadan üstün gören tarih anlayışı kabul edilemez.
Hiçbir konuda hataya düşmeyen Kuran, bu konuda da hataya düşmemiştir. Kuran, geçmiş toplumların daha üstün eserleri olduğunu, daha güçlü olduklarını ortaya koyarak doğrusal ilerlemeci tarih anlayışına katılmamaktadır. Tarihin belli bir döneminde doğrusal bir ilerlemenin varlığı mümkündür. Nitekim 16. yy'da başlayan bilimsel ilerlemenin, 20. yy'a kadar doğrusal bir ilerleme kaydettiği doğrudur. Ama bu ilerlemeyi, bütün tarihe ve her konuya genellemek büyük hatadır. Hegel, 19. yy'ın başında yaşarken, 16. yy'dan kendi dönemine kadar olan ilerlemenin büyüsüne kapılmışa benziyor!
Bu tarih anlayışının yol açtığı felaketler, bu konuyu iyi incelemeyenlerin tahmin edemeyeceği kadar çoktur. Bu konudaki en net örnek komünizmdir. Bu yanlış tarih anlayışını Hegel'den saha Marks, milyonlarca kişinin ölümüne, dünyanın soğuk ve sıcak savaşlar dönemine girmesine neden oldu. Marks'ın fikirlerinde Hegelci bu tarih anlayışının rolü çok büyüktür. Hegel tarihi metafizik bir açıdan değerlendirmesine karşın, Marks tarihe tamamen maddeci bir açıdan bakmış, kendi görüşlerine tarihsel maddecilik (materyalizm) ismini vermiştir.
KOMüNİZMDEKİ TARİHE BAKIŞ Marks tarihin bilimsel kurallarını çözdüğünü iddia ediyordu. Marksistlerin sık sık dile getirdikleri bir anlatım de "tarih bizim yanımızdadır" şeklindeydi. Bu tarihe bakış açısı tekrar ilerlemeci doğrusal bir bakıştır. (Marks'ın üretim araçlarına, ekonomiye yaptığı vurgu bakış açısında önemli bir yere sahiptir.) Bu bakışa göre cemiyet sırasıyla feodalizm, kapitalizm, sosyalizm ve komünizm aşamalarını geçirecektir. Bu tarih görüşüne göre bir sonraki aşamaların her biri öncekinden daha ileri, daha değerlidir. Böylece komünist olanlar, çağdaş olanlardan bile daha çağdaş idiler. çünkü onlar tarihin en üstün, en son aşaması olan komünizmi baştan yaşıyorlardı. Hem de bu bilimsel (!) tarih görüşüydü. Yani komünizme karşı çıkanlar bilimdışı oluyordu. Komünizmin çöküşü, Marksistlerin bilimsel tarih anlayışının iflası oldu. çünkü onlara göre tarihin hep ileri gitmesi, yani sonunda komünistleşmek kaçınılmazdı. İlerlemeci, gelişmeci tarih anlayışı komünizm açısından iflas etti, ama günümüzdeki ders kitaplarının çoğu hâlâ esas mantığı doğrusal ilerleme olan tarih anlayışının etkisi altındadır.
Ders kitaplarının bir kısmında gözüken insanların ilk önce ilkel, kıllı mağara adamları olarak yaşadığını iddia eden fikirleri doğru çıkartacak hiçbir bilimsel bulgu var değildir. Marks'la birlikte komünizmin kurucularından kabul edilen Engels de kitaplarında bu durumu itiraf etmekte; ama insanların tesadüfen var oldukları kabul edilince, bu tarihsel aşamaların mecburi olarak kabul edilmesi gerektiğini söylemektedir. Yani ilk insanları dil bilmez, ateşi keşfetmemiş gibi gösteren anlatımlar, bol kıllı, maymunvari insanlara dair çizimler sahtedir, düş ürünüdür, hiçbir bilimsel veriye dayanmamaktadır. İnsanların önce avcıtoplayıcı oldukları sonra tarımı öğrendiklerine dair de bilimsel bir bulgu var değildir. Ama tarih doğrusalilerlemeci bir yapıdadır fikri bir dogma olarak kabul edilince, beslenmenin en kolay şekli olan avcılık ve toplayıcılık kaçınılmaz olarak insanlığın ilk aşaması olarak duyuru edilmiştir. Falanca taş devri, filanca taş devri şeklinde insanlığın tarihini belli yıllara göre ayıran açıklamalar da bilimsel dayanaktan yoksundur. Ne vakit insanlık için böyle çağlar sıralaması yapılsa, bu sıralamayı altüst edecek şekilde gelişmiş aletler, materyaller olmamaları gereken yıllarda bulunmaktadır, ama ders kitaplarını düzeltmeye tenezzül etmeyenler, hâlâ bu yanlış tarihsel sıralamaları çocuklara öğretmektedir.
PİRAMİTLER, UZAYLILAR VE AKAPUNKTUR İlerlemeci, doğrusal tarih anlayışına göre insanlık tarihinin her aşaması bir önceki aşamaya göre üstündür. İnsanlığın önemli bir bölümünün zihnine bu yanlış görüş o kadar sinmiştir ki; piramitlerin mimarisindeki üstün özellikler keşfedilince bunun nasıl olduğu, bu yanlış tarih anlayışını kabul edenlerce anlaşılamamıştır. Bu yüzden "Piramitleri uzaylılar mı yaptı?" sorusunu herhalde hepiniz duymuşsunuzdur. örnek olarak,hacmi 2,515,000 m3'e ulaşan büyük Keops piramidinin 147 metre yüksekliği, 230 metre taban uzunluğu ve çok özel bir tasarımı vardır. Bu yapının tamamlanması için altı milyon taşın çıkartılması, ta
şınması, yığılması ve asırlara saha okuyacak şekilde örülmesi inanılmaz bir güç ve beceri işidir. Yanlış tarih anlayışıyla şekillenen zihinler "Demek ki, Mısırlılar mimaride çok ileri gitmişler." şeklindeki kolay çıkarımı bile yapamamaktadırlar. Oysa Kuran'ın indiği dönemden önceki dönemlerde, daha sonraki birçok dönemden daha üstün eserler oluşturulduğunu, mimaride daha çok yapılar inşa edildiğini söyleyen Kuran ayetlerini okuyanlar için bu çıkarımı yapmak çok kolaydır. Buna işaret eden diğer bir ayet şöyledir:
... Onlar kendilerinden daha güçlü idiler, yeryüzünü altüst etmişler ve kendi
lerinin bayındır ettiğinden daha çok bayındır etmişlerdi...
30 Rum Suresi 9
çin'de geliştirilen akapunktur da insanların, tarihin bir döneminde, Dünya'nın bir yerinde bizim zannettiğimizden daha detaylı bir şekilde anatomik bilgiye sahip olduklarını göstermektedir. Akapunktur ancak vücuttaki sinir sisteminin ve vücuttaki elektriğin yayılımının bilinmesiyle buluş edilebilir. Bunun için organların bilinen konumunun ötesinde vücuttaki sinir sistemi hakkında da detaylı bilgi gereklidir. Tarihin her alanda doğrusal, evrimci, gelişmeci yapısına inanan biri "çinlilerin anatomi bilgisi bizden fazlaymış..." çıkarımını yapamaz. Bunun sonucunda Eric Von Daniken gibiler insanlığın bu keşfini de uzaylılara yamamaktan art kalmayacaklardır.
Daha önce dediğimiz gibi tarihi anlamaya çalışmak, tarihi anlamlandırmak saygıdeğer bir uğraştır. Ama doğrusal, ilerlemeci bir anlayışla tarihin bütün dönemlerini ve tüm bölgelerini yorumlamaya kalkmak, büyük ve yaygın bir yanılgıdır. Bu tarih anlayışı insanların kişiliklerini yok sayan görüşlere kaynaklık etmiştir. Devleti yücelten bu görüşlerin sağcı bölümlerinin faşizme, solcu bölümlerinin ise komünizme yol açtığı bilinmektedir. İnsan kişiliğini devlete ezdiren, devleti insanın hizmetinde, insanın ürettiği bir yapı olarak görmeyen, insanı devletin hizmetçisi ve devletin içinde kaybolmuş bir öğe olarak gören bu bakış açısı, insanlığın çektiği birçok acının sebebi olmuştur. Tarih felsefesinin gelişimini izlemeyenlere bu sözlerimiz abartılı gelebilir. Ama Hegel'le başlayan bu süreci incelersek bu görüşün, sağ kanatta Hitler'in ortaya çıkmasına, sol kanatta ise Marks'ın ortaya çıkmasına neden olduğunu görürüz. Bu görüşte tarih bir hedefe kaçınılmaz olarak gitmektedir. Bu anlayıştaki insanların ürettikleri iyi veya kötü fiillerin, tarihin gelişimci bir çizgiye veya art bir çizgiye gitmesinde etkisi yoktur. Tarihteki rolü üstlenen devlettir ve tarihin gittiği son kaçınılmazdır. İnsan unsuru bu anlatımda kayıptır.
Oysa Kuran, insanların ürettikleri fiillerin toplumların akıbetinde rol oynadığını, birçok toplumun, üyelerinin kötü fiilleri sebebiyle yok olduklarını, üstün eserlerinin ortadan kalktığını söyler. Bu bakış, insanı tarih kasırgasında bir yaprak olmaktan kurtaran bir bakış açısıdır.
Tarihin belli dönemlerinde insanlığın sürekli ileri gittiği, doğrusal, ilerlemeci bir çizgi izlediği doğrudur. Ama bu fikri tüm tarihe yaymak yanlıştır. Daha önce dediğimiz gibi 16.20. yy araları için bu yargı doğru olabilir, ama tarihin 23 bin yıllık dilimine bu mantığı uygularsak çok büyük hata etmiş oluruz. Ayrıca Dünya'nın her bölgesini aynı gelişme süreçlerini takip ediyormuş gibi göstermek de hatadır. "Milattan önce falanca yüzyıl bilmem ne taşı devriydi..." diye tüm insanlığa genellemek bir yanılgıdır. Aynı çağdaki toplumlararası büyük farklar, iletişimin eksikliği, siyasal ve kültürel sebeplerle bir toplumun gelişiminin Dünya'nın her yerinde kabul edilmemesi gibi sebepler, Dünya'nın her bölgesinin, aynı vakit diliminde, aynı gelişmişlikte olmasını engellemiştir. İçinde bulunduğumuz yüzyılın üzerinden bin yıl geçtiğini ve sırf arkeolojik kazıyla bizim zamanımız hakkında yargılarda bulunulduğunu varsayalım: Amerika'nın New York şehrinde bulgulara rastlayan birinin ve Afrika'nın bir kabilesinde bulgulara rastlayan birinin bu bulguları genellediğini düşünelim. Birisi insanlık falanca taş döneminden de art gitmiş derken, birisi insanlığın çok ileri bir teknolojik düzeye geldiğini söylerdi. Ayrıca bir yanılgı da insanların iletişim, sanat, tıp, mühendislik, mimarlık, ahlâk, tarım alanında değişik ürünlerinin aynı kefeye konmasıdır. Belli bir alandaki ilerilik fikri, diğer tüm alanları da kapsamamalıdır. Bu yüzden tarih ileri giderken, insanlık bazı konularda ileri, bazı konularda art de gidebilir.
çözüm analitik bir yaklaşımla insanlığın her ürününü ayrı ayrı ele alıp, ayrı ayrı değerlendirmek; doğrusal, ilerlemeci, gelişmeci tarihsel teorilerin kolaycılığından ve genellemeciliğinden kurtulmaktır.
POZİTİVİZM VE DİNLER Doğrusal, ilerlemeci tarih anlayışının en çok düzeltilmeye muhtaç açıklamalar getirdiği saha dindir. Auguste Comte bu alanda en önemli örnektir. Comte, pozitivizmin kurucusudur ve 17981857 yılları arasında yaşamıştır. (Comte'un felsefi sistemi olan pozitivizmin, pozitif düşünme diye tabir edilen müspet düşünmeyle alakası yoktur. Bu ismi tamamen Comte'un felsefi sistemi için kullanıyoruz.)
Comte, tarihi ayrı aşamalara ayırmıştır ve insanların tüm bu aşamalardan geçerek en sonunda kendisinin felsefi sistem olarak anlattığı pozitivizme geleceğini söylemiştir. Bu aşamalar sırasıyla 1 Teolojik aşama, 2 Metafizik aşama, 3 Pozitif aşamadır. Comte, teolojik aşamanın başta fetişizm ile başladığını, sonra çok tanrıcılıkla devam ettiğini, son tek tanrı fikrine varıldığını söyler. Comte'un en son evre diye bahsettiği pozitivizmde ise bilim, dinin yerine geçirilmeye çalışılır. Comte bu açıklamaları kendi pozitif sisteminden önceki tüm dini, felsefi sistemleri mahkum etmek için kullanır. Böylece diğer sistemler "İlkel tarihsel aşamaların sistemleri" kenComte'un tarihin aşamalarıyla ilgili fikirdi sistemi ise "En mükemmel, en son aşama" olarak suleri hiçbir bilimsel temele dayanmamak
tadır, ama bu fikirler kasıtlı olarak ders nulur. Hızını alamayan Comte, pozitivist bir din kurmakitaplarındaki yerini hala korumaktadır.
ya kalkar. Hıristiyanlık taklidi bu din; geniş bir kilise örgütüne sahip, pozitivist tapınakları, pozitivist papazları, Comte'un sevgilisi Clotilde De Veux'un heykelleriyle süslenmesi, yeni takvimi ile insanlık için en ülkü din olarak sunulur. Eğer Comte'un günümüze dek süregelen ateizmde önemli rolü olmasaydı, bu sayılmaya bile değmeyecek detaylara hiç yer vermezdik!
Comte'un tek Allah'a inanan dinleri, tarihin belli bir aşamasından ibaret gösterme çabasını destekleyen hiçbir bilimsel bulgu ve vesika var değildir. Tam bilakis Ebla tabletleri gibi bilinen en eski yazılı belgelerde tek Allah inancının izleri vardır. Oysa Comte'un hiçbir dayanağı olmayan bu görüşleri hâlâ birçok ders kitabında bilimsel bir doğru gibi anlatılmaktadır. Tarihin her aşamasında tek Allah inancı vardır. Ama tek Allah inancının karşısında bazen vakit Ay'a, bazen vakit Güneş'e tapanlar, bazen vakit komünistler, bazen vakit pozitivistler olmuştur. Diğer tüm fikirler tarihin bir yaprağına dönüşmekte, tarihin bir döneminde ortaya çıkmakta, ama tek Allah inancı tarihin her döneminde bulunmaktadır.
Arkeolojik bulgularla dinlerin tarihsel sıralamasını yapamayanlar, bu sıralamayı yapabilmek için şöyle bir metod önermişlerdir: "Dünyadaki en ilkel kabileyi bulalım, en ilkel kabile hangisi ise onun dini en eski dindir. Bu kabile soyutlanmış bir şekilde kendini korumuştur." Bilimsel bir gerçekliğe dayanmayan bu metoda uyanların bir kısmı doğa olaylarına tapan bir kavmi en ilkel kavim, bu kavmin dinini de ilk din olarak belirlemişlerdir. Tek Tanrı'ya inanan Pigmeleri en ilkel kabile olarak kabul edenler ise ilk dinin tek Tanrı inancı olduğunu savunmuşlardır. (Bu metodun uygulanmasıyla varılan sonuçlar da görüldüğü gibi farklıdır.)
Comte'un yüzeysel spekülasyonlarına karşı çok daha ağırbaşlı araştırmalara ve geniş açıklamalara dayanan İskoçyalı Andrew Lang'ın ve Alman P. W. Schmidt'in dinler hakkındaki teorileri incelemeye değerdir. Başlangıç Monotizması adı verilen bu teoriye göre dünya dinlerinin çoğu tek Allah inancının bozulmuş, dejenere olmuş şekilleridir. Schmidt'e göre başta doğa güçlerinin tanrılaştırılması anlamsızdır, çünkü insanların doğa güçlerini tanrılaştırması için daha önceden "tanrı" kavramına sahip olması gerekir. Schmidt'e göre tek Allah'a inanan dinlerin bozulmasının ve çoktanrılı yapıların ortaya çıkmasının sebebi, insanların yaptığı benzetmeleri zamanla özdeşleştirmeye dönüştürmeleridir. örneğin "Tanrı yaratıcıdır, anama benzer", "Tanrı her şeyin kaynağıdır, toprağa benzer" gibi benzetmeleri zamanla bazı insanlar anatanrı, topraktanrı gibi doğa güçlerinin tanrılaştırılmasına dönüştürmüşlerdir. Schmidt, çok tanrılı dinlerin tek tanrılı dinlerin dejenere olmuş, bozulmuş şekli olduğuna bir delilin de tüm çok tanrılı dinlerde ilk ve en üstün tanrı kavramının korunması olduğunu söylemiştir. Sümer tabletlerinden,
Mısır mitolojilerinden, Allah'a inanan dinlere kadar ayrı sistemlerdeki ortak özellikler, ortak bir kaynağı ve bu kaynaktan gelenlerin çeşitli sebeplerle dejenerasyon sürecine uğradıklarını desteklemektedir.
Schmidt'in mantıksal kurgusunun, Comte'tan daha üstün olduğu görülmektedir. Comte'ta kendi pozitivist evresini son evre göstermek iddiasının yanında ağırbaşlı bir mantıksal kurgunun varlığından bahsedilemez. Her durumda sırf yazılı bulgulardan ilk dinin hangisi olduğunu anlamak mümkün değildir. Ama daha önce de dediğimiz gibi gerek Ebla tabletleri gibi en eski yazılı kaynaklar, gerek tarihin bilinen dönemi, tek Allah inancının kesintisiz olarak her vakit var olduğunu göstermektedir. 1975 yılında bulunan milattan önce üç bininci yıldan kalma Ebla tabletlerinde tek Allah inancının belirtileri bulundu. Hem de Kuran'ın, Tevrat'ın ve İncil'in bahsettiği Adem, Havva, Nuh, İbrahim İsmail, Mikail, Davut isimlerinin geçtiği bu tabletler, tek Allah'a inanan dinlerin bahsettiği şahsiyetlerin tarihsel doğruluğunu ve tek Allah'a inanan dinlerin tarihin her döneminde görüldüğü gerçeğini destekleyen belgeler oldu. Bu da Kuran'ın sürekli elçiler yollandığını söyleyen ayetleriyle uyumlu bir tablo ortaya koymaktadır.
Her toplumun bir elçisi vardır.
10 Yunus Suresi 47
Ebla tabletlerinde Kuran'ın, Tevrat'ın, İncil'in bahsettiğiAdem, Havva, Nuh, İbrahim, İsmail, Mikail, Davud hakkında izahlara rastlanır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
anlayiŞinin, doĞrusal, tarİh, yanliŞliĞi, İlerlemecİ


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Açık

Forum Jump


Tüm Zamanlar GMT Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 07:35.


mersin escort alanya eskort