Şehircilik Kent Planlaması Tarihi
Şehircilik şehir Planlaması TarihiKent Planlaması tarihi : Uğraş alanı olarak yeni olmasına karşın, uygulama olarak şehir planlamasının da en az kentler kadar eski olduğu bilinir. Beraber yaşayan insanlar,içinde oturdukları fiziksel çevreyi oluşturmak için ortak düşün*celer geliştirmiş, bunları uygulamışlardır. En eski kentlerin kurulduğu bölgelerdeki, yani Mezopotamya, Mısır, Hindistan,.Çin ve Maveraünnehir’deki arkeolojik alanlar*da yapılan kazılardan, buralardaki kentlerin de bir biçimlendirme kaygısıyla düzenlen*miş olduğu anlaşılmaktadır. Buna başka bölgelerdeki yerleşmelerde de rastlanır. Kentlerin işlevlere göre bölünmesinin, sokakların düzenlenmesinin, saray, tapmak gibi önemli yapıların yer seçiminin rastlantıya bırakılmadığı anlaşılmaktadır. Gene de Roma gibi bazı Antik Çağ kentleri, belli ilkeler konuncaya değin hızlı bir büyümeye sahne olduklarından, planlı bir biçimde gelişememiştir.Kent planlaması açısından en önemli adımlardan biri Eski Yunan uygarlığında atıldı. Adı bilinen en eski şehir plancısı bu uygarlıkta yetişti. Miletoslu bir düşünür olan Hippodamos, kentleri birbirini dik kesen yollarla bunların arasında kalan eşit büyüklükteki kare ya da dikdörtgen yapı adalarından oluşturma düşüncesinin önde gelen bir uygulayıcısı oldu. Eski Yunanlıların kurduğu denizaşırı kentlerin çoğunda Hippodamos ilkeleri uygulandı.Kent planlaması tarihi açısından bir sonraki önemli dönem Rönesans’tı. Bütün eskiçağ kentleri savunma yapılarıyla kuşatıl*mıştı. Topun bir saldırı silahı olarak kullanılmaya başlaması bunların durumunu de*ğiştirdi, dolayısıyla şehir planlamasını da etkiledi. Rönesans’ın şehir planlamasına getirdiği en önemli yenilik de buradan kaynaklanıyordu. Tasarımcılar kentleri bu silahtan en az etkilenecek biçimde düzenle*me çalışmalarına giriştiler, bir süre sonra da umumi olarak kentlerin nasıl olması gerektiği üstünde düşünce üretmeye başladılar. Böy*lece şehir planlamasına ilişkin ilk kuramsal çalışmalar ortaya çıktı. Yalnız mimarlar değil, Leonardo da Vinci, Albrecht Dürer gibi sanatçılar da bu alanda çalışmalar yaptılar. Rönesans ülkü şehir tasarımları adıyla da bilinen bu tasarımların bir bölümü uygulandı.Kent planlaması bakımından önem taşıyan bir sonraki dönem. Endüstri Devrimi’ni izleyen hızlı kentleşme dönemidir. Özellikle Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’daki kentlerin hızla büyümesi ve endüstri kentinin yarattığı sağlıksız yaşam koşulları, onların belli ilkelere göre tasarlanabileceğim düşündürmüştü. Bunun öncüleri arasında “ütopik toplumcu şehir tasarımları vardı. Geleneksel şehir yapısının yeni üretim biçimiyle beraber gelen sorunları karşılamaya yetmeyeceğini vurgulayan bu çalışmalar, eleştirdikleri koşulların nasıl düzeltilebileceğini anlatmaya çalışmışlardı.Bir yandan bu tür uyarılar, bir yandan da kentlerdeki sağlık koşullarının çok kötü oluşu, insanları şehir denen olgunun geliş*mesinin denetlenebileceği ve bu yapılırsa daha sağlıklı bir yaşama ortamı yaratılabileceği düşüncesine götürdü. İngiltere’de 19. yüzyılın ikinci yarısında bayındır planlamasına ilişkin ilk yasal düzenlemeler, endüstri kentinin sağlık sorunlarını çözmek için getirilmişti. 19. yüzyılın sonlarına doğru bazı Batı Avrupa kentleri şehir planlama büroları kurmaya, hiç değilse yeni yerleşim alanlarının planlı bir biçimde yapılmasına çalışmaya başladılar. İspanyol düşünür Arturo Soria y Mata’nın “çizgi kent”, ingiliz düşünür Ebenezer Hovvard’m “bahçe kent” önerileri yeni kuramsal yaklaşımların ortaya çıkmasına, var olan kentlerin de yeniden düzenlenmesi konusunun ele alınmasına yol açtı. 20. yüzyıl başlarında üniversitelere ders olarak giren şehir planlaması, kısa bir süre sonra ayrı bir ilim dalı, bağımsız bir uğraş alanı olarak önem kazandı, yeni düşüncelerle çözüm önerileri uluslararası düzeyde tartışılmaya başladı.Yeni kentsel ütopyalar önerenlerin sosyal bilimlerle uğraşan düşünürler olmasına karşın, şehir planlaması önceleri çoğunlukla başka bir fiziksel planlama dalının, yani mimarlığın uğraş alanı içinde görülmüştü. Mimarlar eskiden beri şehir tasarımları da yapmışlardı. Çağdaş mimarlığın önde gelen adlan arasında şehir tasarımı konusuna eğilmeyen yok gibidir. Günümüz*de fiziksel planlama boyutuna ekonomik, toplumsal, yönetsel boyutlar da katılmıştır. Bir başka ebat da tarihsel olandır. Çoğu kez kentlerin içinde tarihsel yapıların yoğun olarak bulunduğu alanlar için özel koruma planları yapılmaktadır. Türkler de kentlerde yaşamışlar, onları belli ilkelere göre düzenleyip yönetmişlerdir. Bu düzenlemeleri tarımsal üretim koşulları, İslamm getirdiği kurallar ve hükümdarların, içindeki yapılarla beraber şehir topraklarının tümünün sahibi olması gibi olgular belirlemişti. Bu da bahçe içinde, dışa kapalı konutlardan, çıkmaz sokaklardan oluşan, hizmetleri de vakıflar aracılığıyla görülen kentleri yaratmıştı. Bu kentler çoğu kez bir kasaba görünümündeydi. En önemli yapı olan caminin avlusu aynı zamanda şehir alanı işlevini görüyordu. Alışveriş merkezi, konaklama yapıları buraya yakındı. Çoğunda,Orta Asya’daki eski Türk yerleşmelerinde de görülen sur ve içkale gibi savunma yapıları korunmuştu. Ülke düzeyinde güvenliğin sağlandığı dönemlerde kentin bunların dışına taştığı da görülüyordu. Bu çizginin dışına çıkan özgün şehir planlaması girişimi yok denecek kadar azdı. Türkler şehir planlaması konularında kuramsal çalışmalar üretmediler.Türkiye’de Batı’dakine eş ilk şehir planlaması çalışmaları 19. yüzyılda başladı. Kentteki yapılaşmayı yönlendirmek için konan bayındır kuralları, bazı kanun ve tüzükler (bak. Ebniye Nizamnamesi) içinde düzenlenmişti. Avrupa ülkelerin*deki bayındır yasalarıyla aynı tarihlerde gelişen bu yasalar farklı kaygılarla hazırlanmıştı ve bir endüstri kentinin sağlık sorunlarına çözüm bulmak yerine, sık sık yangın geçiren, sokakları arabaların geçmesine imkan ver*meyen endüstri öncesi kentinin bu tür sorun*larına çözüm getirmeye yönelikti. Osmanlı Devleti’nin son döneminde bazı mevzii bayındır planları yapıldıysa da, bu konuda asıl geliş*me 1928′de açılan bir uluslararası yarışma sonunda Ankara’nın bayındır planının Alman şehir planlama uzmanı Hermann Jansen’e yaptırılmasından sonra oldu.1930′da çıkarılan 1580 sayılı Belediyeler Kanunu ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile belediyelere bayındır planı yaptır*ma yükümlülüğü getirildi. Belediyelerin teknik kadrolarının bu konuda yetersiz kalması üzerine de, bayındır planı yapma görevi Bayındırlık Bakanlığı bünyesinde kurulan Şehircilik Fen Heyeti’ne verildi.Cumhuriyet’in ilk yıllarında yabancı plancılara yaptırılan şehir planları, II. Dünya Savaşı sonrasında bütünüyle Türkiye’de yetişen plancılarca yapılmaya başladı. 1961′de Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) kurulan Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’yle mimarlardan ayrı, uzman şehir plancıları yetiştirildi. Türkiye’de bugün altı üniversitede bu tür bölümler bulunmak*tadır.alıntıdır.
|