![]() |
![]() |
#1
|
|||
|
|||
![]()
İSTİDRAC
Allah'a isyanda çok ileri giden insanların, Allah'ın kendilerine verdiği mal, başarı ve sıhhat gibi nimetlerle isyanların daha da artırmaları ve sonuçta helâk olmaları. Allah'a tam olarak itaat eden veya en azından iradelerini itaat yolunda azamî derecede kullanan kullar olduğu gibi; Allah'a isyanda, Islâm'a, dolayısıyla hakka, adalete, insanıyete, kısaca Allah'a kul olmaya karşı çıkışta ölçü tanımayan,değişik felsefeleri savunan kişiler de vardır. Bu iki gruptan birinciler Allah'ın velilerini oluştururken, ikinci grubu ise, ins ve cin şeytanlarının kendilerine sürekli olarak Islâm'a ve müslümanlara karşı çıkmayı vahyettiği', saklı saklı fısıldadığı Şeytan'ın velileri oluşturmaktadır. Allah, velîlerine vakit vakit ikramlarda bulunur; Kâinatın işleyişinde kudretine perde yaptığı sebepleri onlar için bir radde ortadan kaldırıp, normal sıradan insanlara olağanüstü gelen bazl fiilleri veli kullarının elinde yaratır; bu tür ikramlara Islâmî terminolojide' kerâmet' denmektedir ki, en büyük kerâmet de Sırat-ı Müstakım üzerinde sapmadan gidebilmektir. Yukarda belirtildiği gibi, Allah'ın velîlerinin karşısında, Şeytan'ın velileri de vardı. Bunlar, sürekli olarak Allah'ın dinine ve bu din'in bağlılarına karşı çıkıp, savaş açarlar. Bu yetmiyormuş gibi, kendileri de kimi açıktan, kimi münafıkça bir tavırla -biz ıslahçıyız diyerek- yeryüzünde fesat ve fitne çıkarırlar. Bunlar, her şeyden önce fasık', yani her türlü günahı rahat rahat ve içlerinde en küçük bir burkuntu duymadan işleyen kimselerdir. Eğer bir memlekette bu tür kişilerin yaptıklarına ses çıkarılmaz, her türlü fıskları ve yaktıkları fitne-fesat ateşi söndürülmeğe çalışılmaz, daha açık deyişle, ma'ruf' emredilip, münker' yasaklanmaz; tam bilakis münker'ler emredilir, ma'ruf' yasaklanırsa o ülke bir bakıma helâki hak etmiş demektir. Bu şekilde helâki hak etmiş olan memleketlerde Allah, fasık, fitneci ve müfsit kişilerin sayılarını daha da artırır; çünkü, cemiyet iradesiyle artık bunu arzuluyor demektir ve bu yöne yönelmiştir.( İSTİDRAC EHLİ OLAN SİPİRİTUALİSTLERİ, MEDYUM , BAKIMCI , FALCI , BÜYÜCÜLERİ VS...BAŞTACI EDENLERDE BU SINIFA GİRER ÇÜNKÜ BUNLAR ŞEYTANİ FİTNELERİN BESLEYEN BÜYÜK KAYNAKLARIN BAŞINDA GELİR ..!) Biz bir memleketi helâk etmek dilediğimizde, orada mütreflere (hayatı amaç edinenlere, bohem hayatı yaşayanlara, acımasız -sömürücü- mal düşkünü kapıtalistlere) emrederiz (onların sayılarını çoğaltırız) da, orada fısk ederler (el-Isrâ, 16 17); Allah, zaten fasıklardan ve zalimlerden başkasını helâk etmez (el-en'âm, 647; el-Ahkâf, 635). Ama bu helâk etme işi ani olmaz. Fitne ve fesadın kol gezdiği. İslam'ın unutulup horlandığı bir yere Allah önce uyarıcılar gönderir (es-Şurâ, 26208; el-Kasas, 2859). Fakat toplumda fitne ve fesadı körükleyen fâsıklar, zâlimler, tâğutlar, mütrefler uyarıcılara ve Allah'a dini'ne karşı cephe aldıkları gibi; çoğunluğu oluşturan yığınlar da genellikle sessiz kalırlar. Bu durum, sözgelimi, Hz. Nuh'un kavminde olduğu gibi, gerektiğinde 950 yıl, yani uzun bir süre devam eder. bu süre içinde Allah tâğutlara, fâsıklara, zâlimlere, hak yola gelmeleri ve aynı zamanda da yaptıklarının helâki hak edecek seviyeye gelmesi ruhsat mühlet verir. Onlar ise bu mühlet verişi anlamazlar, helâk olmayacaklarını, yap tıklarından hesaba çekilmeyeceklerini sanırlar. Ayrıca, belki hayatlarında bir kez olsun başları ağrımadığı gibi, dünya işleri oldukça yolunda gider; en güzel evler onlarındır; en yüksek makamlarda onlar oturur; en iyi yiyip en iyi giyen ve en güzel kadınlara sahip olanlar onlardır Eğer insanlar (hep küfre sapan) bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz o Rahman'ı inkâr eden (ler) in evlerine gümüşten tavanlar, üzerlerine çıkacakları merdivenler; ve evlerine (odalarına) kapılar ve üzerlerine yaslanacakları kolluklar ve altın zinetler yapardık (ez-Zuhrûf, 4333-35) Allah'ın c.c kendilerine verdiği büyük nimetleri, sıhhat, kabıliyet, başarı, makam ve mevkileri; dünya hayatında çıkardıkları her türlü fısk, fitne ve fesatlarına, başkaldırı ve fücurlarına rağmen başlarına ilahî felâketlerin gelmemesini, daha doğru deyişle gecikmesini haklarında hayır sanan Şeytan'ın velileri azgınlıklarında daha da ileri giderler ve sonunda helâktan kurtulamazlar. Fakat, helâklerine kadar içinde bulundukları durum, Allah'ın onları aslında radde radde helâke götürmesinden başka bir şey değildir; yani sadece İSTİDRAC'tır. Ayetlerimizi yalanlayanlar (a gelince); biz onlar bilmedikleri yönden istidraca tabi tutarız (derece radde helâke götürürüz) (el-A'râf, 7 192). Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur Allahu Teâlâ'nın bir kula günah işlemesine rağmen dünyada sevdiği şeyleri ihsanda bulunduğunu görürseniz bilin ki o istidracdır. Hz. Peygamber sonra şu ayet-i kerimeyi okudu Kendilerine hatırlatılanları unuttuklarında onlara her şeyin kapısını açtık. Nihayet kendilerine verilen nimetlere sevinip zevke dalınca onları azabımızla ansızın yakalayıverdik. Hemen ümitsizliğe kapılıp şaşkına döndüler. (el-Enâm, 644) (Ahmed b. Hanbel, IV, 145). Ayrıca mümin olmayanların yada iman nurundan uzaklaşmaya meyil etmiş kişilerin yada cahil kişilerin Spiritualist uygulamaları ile; Havas ilmiyle çalışıyorum diye idda etmeleri, reiki ,duru görü,telekinezi ,levitasyon,astral seyahat yani şeytani cinlerin vücuda girip başka cinli bir kişi ile irtibata geçerek vizyon ve evhamlar göstermesi ve tekrar çeşitli iilizyonlarla bazı şeyler göstererek kişileri aldatması (telepatide buna eş düşünce ile irtibat kurma sanılan başka bir hile şeklidir ) ,ruh çağırıyorum sanılarak cin çağırma, büyücülük,cadılık vs.. kâinattaki kanunlara aykırı olarak gösterdikleri hârikulâde hallere de istidrac denilmiştir. Meselâ; Hind fakirlerinin uzun süre aç durmaları, ateşte yürümeleri ve su içinde uzun süre havasız durabilmeleri ve vücutlarına şiş batırmaları, gibi bir çok örrnekler vardır... alıntıbeyazkurt arkdaştan |