Forumbulteni.Com     forum  

Geri Git   Forumbulteni.Com > >
Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Ara

Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 10.Nisan.2019, 19:18
Belinda Belinda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Moderator
 
Üyelik tarihi: 14.Ocak.2019
Mesajlar: 272
Standart Yunan Felsefesinin Doğuşu

Milâddan 500-600 yıl öncelerinde İran devleti Avrupayı da hâkimiyeti altına alıp etkinliğini yaymaya çaba harcamıştır. Bu girişimleri, özgürlük âşığı küçük bir millet olan Yunanlıların direnişi ile karşılaştı. Yunanlılar İranlıların çok güçlü donanmasını yok etmeyi ve ordusunu denize dökmeyi başardı. Böylece kültür çevremizin tarihinde yeni bir millet olarak Yunanlılar sahneye çıkmış oldu.

Yunanlıların İranlıları bozguna uğratmaları, milli birliklerini belgeleyen tek görüntü olarak kalmıştır. Çünkü bu özel karakterli ulus, Babil, Mısır ve İranlıların aksine, sürekli olarak dağınık bir yaşam sergilemiştir. Yunanlılar tarihlerinin hiçbir döneminde sistemli ve bütüncül bir devlet kuramamışlardır.

Sürekli biri ötekiyle çatışmış ve iç savaşlar ile kendilerini yıpratıp bitirmiştirler. Yunanca'da "polis" kelimesinin hem şehir hem de devlet anlamına gelmesi dikkat çekicidir. Yunanda her şehir bağımsız bir devletti. Çatışmalar yalnızca bu bağımsız şehir devletleri arasında olmaz, aynı şehir içindeki sınıflar ve bireyler arasında da sürdürülürdü.

Eski Yunanlılar tam anlamıyla sen-ben çekişmesi içinde yaşayan insanlardı. Onların örgütlü ve sistemli bir devlet kuramamış olmalarının önemli nedenlerinden biri bu kişilik yapılarından kaynaklanır. Siyasal açıdan büyük sakıncalar taşıyan bu özellikleri, bir bakıma müspet sonuçların da hazırlayıcısı olmuştur.

Şöyle ki; Yunanlılarda rahipler sınıfının oluşması bu ıra yapılarının bir sonucu sayılmalıdır. Yunanistan'da zamanla rahipler sınıfının yerini düşünürler topluluğu almıştır. Yunan dinini rahipler değil şairler yaratmıştır. Bu dinin babasının Homer olduğunu söyleyebiliriz. Bu sanat çeşnili dine karşı, daha dinin kuruluşunda, düşünce eleştirileri başlatılmıştır.

Eski Yunanlılar üç büyük kabileden oluşmuştur: Köy kökenlilerin oluşturduğu Eolia'lılar, güneyde oturan ve asker kökenlilerin oluşturduğu Doria'lılar (Ispartalılar bu boydandır), tüccar ve denizci kökenlilerin oluşturduğu İonia'lılar. Denizci ve tüccar her millet gibi İonia'lılar da meraklı ve araştırıcı idiler.

Aristo'nun dediği gibi, bilimin temelinde merak ve araştırmacılık ruhu ve yeni bir şey karşısında duyulan şaşkınlık vardır. Gerçek felsefenin yaratıcısı Yunanlılardır. Ancak felsefeyi İonia'lı Yunanlar yaratmıştır demek daha doğru olur. İonia'lılar çeşitli yerlerde ve de özellikle Anadolu sahillerinde koloniler kurmuştur.

Yunan kültürünün yüksek düzeyli ürünlerini ilk kez M.Ö. 600 yıllarında bu İonia kolonileri oluşturmuştur. Bu gelişme uzun sürmemiş, kuruluşlarından yarım yüzyıl sonra kolonileri İranlılar işgal etmiştir. Bundan sonra İranlıların Yunanistan'ın Avrupa yakasına saldırıları başlar.

Bilindiği gibi, Yunanlıların birleşmesiyle bu saldın sonuçsuz kalmıştır. Zafer ile sonuçlanan İran savaşları Yunanistan'ın gerek siyaset, gerek kültür bakımından yükselmesine yol açmıştır. Söz gelişi M.Ö. 400-300 yılları arasında Atina'da Eflatun ve Aristo gibi iki büyük düşünürün yaşamasına tanık oluruz. Ama Atina'nın siyasal üstünlüğü çok sürmemiştir. Atina ile Isparta arasında otuz yıl süren bir savaş Atina'nın siyasal üstünlüğünün yok olmasına sebep olmuştur.

M.Ö. 300 yıllarında Yunanistan'ın kuzeyinde yeni bir güç ortaya çıkmıştır: Makedonya. Hızla gelişen bu devlet sonraları İskender'in yönetiminde büyük ve efsanevi Asya seferlerine başlamıştır. İskender'in Asya seferleri kültür tarihi bakımından önemli sonuçlar doğurmuştur.

Bu seferler sayesinde Doğu ve Batı kültürleri arasında karşılıklı diyalog kurulmuştur. Bu iki kültürün karşılaşmasında "Hellenizm" adı altında bir akım oluşmuştur. Hellenizmin karakteristik özelliği, bir yandan Yunan kültür ve düşüncesinin o zamanki Doğuya yayılması, öte yandan Doğunun dini düşüncelerinin Batıya girmesidir. Hellenizm, bu karşıt yönlerden gelen akımların birbiriyle karışıp birleşmesinden oluşmuştur.

Hellenizm çağının siyasi alandaki en büyük olayı, Roma İmparatorluğunun kurulmasıdır. Roma batıda güçlü bir devlet sistemi kurmayı başarmıştır. Roma, kültür çevremiz için çok önem taşıyan "Koma Hukuku"nun yaratıcısıdır. Roma'nın büyümesi sonunda Yunanistan, M.Ö. 146 yılında, siyasi bağımsızlığını yitirmiş ve bir Roma eyaleti durumuna gelmiştir.

Ancak Yunanistan kültür rehberliğini korumuş, Romalılar kültür yönünden Yunanlıların öğrencisi olmaktan kurtulamamıştır. Dini etkiler konusunda Doğu hem kılavuz ve hem de hâkim olmuştur. Nitekim bu Hellenistik dönemde Doğudan gelen çeşitli din etkileriyle büyük monoteist dinler doğmuş, önce Hıristiyanlık, sonra da İslâmiyet görülmüştür.

Böylece kültür çevremizin ilk dönemine ait tarihin ana hatlarını belirlemiş olduk. Yunan felsefesi de bu tarihi çerçeve içinde yerini almış ve sonraları Hellenistik felsefe adını alarak oluşumunu sürdürmüştür.

Acaba Yunan felsefesini ve onun tarihini hangi kaynaklardan öğreniyoruz? Yunan felsefesini, öncelikle bize kadar kalan çok sayıdaki metinlerden öğreniyoruz. Söz gelişi bugün Eflatun'un eserlerinin derhal tamamı, Aristo'nun eserlerinin ise büyük bir bölümü elimizde bulunuyor.

Eflatun'dan önceki ve sonraki filozoflardan da pek çok bilgiler bize kadar ulaşmıştır. Bu bilgilerin sentezi de derhal derhal yapılmış durumdadır. Yunanlılar özellikle Aristo'dan beri, felsefe tarihi ile ilgilenmişlerdir. Yunanlı felsefe tarihçilerini iki kümede toplamak anane olmuştur: Biyograflar ve doksograflar. Biyograflar inceledikleri filozofların özellikle öz geçmişlerini tasvir ederler. Bize kadar ulaşan biyografik yapıtların önemlilerinden biri de, M.S. II. yüzyılda yazılan Laert'li Diogenes'inkidir.

Diogenes bu yapıtında bildiği filozofları sırası ile sayar ve bunların öz geçmişleri ve yapıtları ile ilgili bilgi verir. Diogenes'in söz konusu yaptığı tüm yapıtları kendisinin görmüş olabileceğini var saymak oldukça güçtür. Olsa olsa o, bugün bizim tarafımızdan bilinmeyen bazı felsefe tarihi kaynaklarından yararlanmış olabilir.

Doksograflar ise, sözgelişi evrenin ya da yaşamın başlangıcı gibi, yalnızca belirli tek bir felsefe problemini ele alır ve bu sorun ile ilgili çeşitli filozofların görüşlerini, kanaatlerini (doksa) tasvir ederler. Doksografların başında Aristo'dan söz etmek haklı bir davranıştır. İlk bilimsel çalışmayı başlatan Aristo, ele aldığı mevzu, bahis ile ilgili olarak kendinden öncekilerin neler söylediğini, neleri bulduğunu ortaya koymaya özen göstermiştir. Bunun içindir ki Aristo, Yunan felsefe tarihi açısından, çok önemli doksografik bir kaynaktır.

Aristo'dan sonra da doksografik araştırma yapanlar olmuştur. Bunların içinde, özellikle, Aristo'nun takipçisi olan Theophrastos önemlidir. Theophrastos'tan sonra yazılmış olan bazı doksografik yapıtlar bize kadar ulaşmış ise de bunların hangi kaynaklardan yararlanılarak yazılmış olduklarını kati olarak bilememekteyiz. Antik felsefe konusundaki bilgilerimizi işte bu sözünü ettiğimiz kaynaklardan elde etmiş bulunmaktayız. Biz özellikle Aristo'nun verdiği bilgilerden devinim edeceğiz.

Aristo, haklı olarak, felsefede ilk kez evrenin kaynağı konusunu ele almıştır. O, "evrenin kaynağı-" konusunun, kendisinden önce, yalnızca teolojik açıdan ele alındığını havadis, bilgi, salık veriyor. Daha sonraları ise teologlara karşı olan fizikçilerin ortaya çıktığından söz ediyor. Teologlar törelerle gelen Mitolojiden devinim ettikleri halde, fizikçiler gözlemleri esas almıştır.

Teologlardan da önce şair Hesiod bu konuyla ilgilenmiştir. M.Ö. yaklaşık 700 yılında yaşamış olan Hesiod, şimal Yunanistanlı bir çiftçi ailesinin çocuğudur. Kendisinden bize "Teogoni" adlı yapıtından birkaç bölüm kalmıştır. Hesiod bu yapıtında eski Veda yazıtlarında ortaya atılan soruyu yineler: Tanrılar yokken acep ne vardı? Tanrıların kaynağı nedir"?

Hesiod'a göre herşeyin başlangıcında kaos vardır. Buna yaratıcı gücün sembolü olan Eros ve toprağı simgeleyen Gaia katılır. Hesiod'un herşeyin başlangıcına yerleştirdiği bu ilk güçler hem somut ve hem de soyutlaştırılmış şeylerdir.

Hesiod evrenin başlangıcında ne tam anlamıyla somut ve ne de tam anlamıyla soyut olan, ama bu ikisi arasında aracılık yapan varlıkları kabul etmekle, Tanrıların yalnızca somut olarak benimsenmesi görüşünden uzaklaşır, bunları kavram olarak anlamak yolunu benimser. Bu tür düşünen, Hesiod'dan başkaları da vardır. Biz onları dikkate almayacağız ve yalnızca Aristo'nun "fizikçi" dediği düşünürlerden söz edeceğiz.

Fizikçiler, Tanrıların kaynağı ve onların var oluşları ile ilgili efsanelerden ve problemlerden değil de doğrudan yapılan gözlem ve deneysel olaylardan devinim ederler. Hesiod'un yapıtının adı olan "Teogoni", Tanrıların meydana gelişi anlamını taşır. Fizikçilerin yapıdan ise "Doğa Konuşundu" adını taşır.

Teologlar Tanrıların kökünü araştırdıkları halde; fizikçiler, doğanın nereden geldiğini, doğanın kökünün ne olduğunu araştırır. Bunlarla ilgili sorular sorar. Onların doğa dedikleri ise hepimizin bildiği denizlerin, karaların, bitkilerin, hayvanların ve insanların dünyası olan doğadır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
doğuşu, felsefesinin, yunan


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Açık

Forum Jump


Tüm Zamanlar GMT Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 20:17.


Search Engine Optimisation provided by DragonByte SEO v2.0.36 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.
ankara escort ankara escort ankara escort çankaya escort ankara otele gelen escort eryaman escort eryaman escort ankara escort eryaman escort kızılay escort escort ankara çankaya escort kızılay escort ankara eskort Antalya Seo tesbih
escort bayan mersin escort alanya eskort