Forumbulteni.Com     forum  

Geri Git   Forumbulteni.Com > > >
Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Ara

Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 14.Ocak.2019, 04:34
HomoKo HomoKo isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Super Moderator
 
Üyelik tarihi: 14.Ocak.2019
Mesajlar: 301
Standart Hukuk Genel Kurulu Kararına Karşı Karar Düzeltme Dilekçe Örneği

Hukuk Umumi Kurulu Kararına Karşı Karar Düzeltme Dilekçe Örneği YARGITAY HUKUK GENEL KURULUNAGönderilmek Üzere.............ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİNE DOSYA NO : ..... KARAR DÜZELTME TALEP EDEN (DAVALILAR) : ..... VEKİLİ : Av. Adı Soyadı – Adresi DAVACI : .....VEKİLİ : Av. Adı Soyadı – Adresi KONU : Yargıtay Hukuk Umumi Kurulunun 2007/4-262 E. 2007/284 K. sayılı bozma kararının düzeltilerek mahalli mahkemenin direnme kararının onanmasına karar verilmesi talebidir. KARAR DÜZELTME SEBEPLERİMİZ 1. Davacı tarafından; Hürriyet Gazetesi’nin 15.08.2002 tarihli nüshasının 5. sayfasında “Oyna Yavrum Oyna” ve 16.08.2002 tarihli nüshasının 5. sayfasında “Kaşar Ağası” başlığı altında müvekkil E.Ç. tarafından kaleme alınarak yayınlanan köşe yazılarında; gerçek olmayan bilgiler verilerek tahkir edici anlatım kullanılmasından bahisle Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açılmış olan manevi tazminat istemli davada yayının hukuka aykırı olmaması sebebiyle verilen ret kararının temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından davaya mevzu, bahis yayınların konusu ile kullanılan sözler arasında özle biçim dengesinin bozulduğu, yayının bu sebeple hukuka aykırı olduğu ve davacı yararına müsait bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği belirtilerek bozulan karardan sonra yerel mahkeme “...davaya mevzu, bahis yazılarda belirtilen somut olayların gerçek olduğu davalı tarafça kanıtlandığından, Yargıtay 4. HD'nin 13.11.1995 tarih ve 1995/8298 E. 1995/8601 sayılı kararında “Basının özgürlüğü kendisi için değil kamuoyu içindir, cemiyet içindir. Ülkede olanların ve olayların anlatımı neyi gerektiriyorsa, basın öyle yazabilmelidir. Kamuoyunun serbestçe ve sağlıklı bir biçimde oluşması için basının dili elbette incitici de olabilir. Değişik anlatımla, bir havadis, bilgi, salık veya y azıda ifadenin biçimini yaratan, muhatabın incinmesi, üzülüp üzülmemesi değil, olanların ve olayların niteliğidir...” ayrıca 4. HD'nin 16.12.1978 tarih ve 1978/9419-12048 sayılı kararında “basın ..kamuyararı, umumi çıkar gereği ayrıca kendilerini geniş ölçüde kamunun alaka ve dikkatine sunmuş bulunan kişilere özellikle halk görevlileri ve kamuya mal olmuş ünlü yöneticileri, politikacıları da izleyip...gerçeklerden ayrılmamak kayıt ve şartıyla, halk görevlisi ve devlet yöneticisini eleştirecek, kamunun üstün çıkarı uyarınca görevlilerinin kişisel davranışlarını kınayabilecektir.” Diye belirttiğinden ......4. HD'nin pek çok kararında gerçek olan olaylarla ilgili halk yöneticileri ve politikacılar hakkında yazı yazılırken kullanılan dilin kimi incitici olabileceği, bunun da yazarın üslubuyla ilgili olduğu, eğer yazılan yazının konusu hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekiyorsa önemli olmadığı, asıl olanın halk yararı olduğu belirtilmektedir. Davaya mevzu, bahis yazılarda belirtilen hususların kamuoyuna duyurulmasında halk yararı bulunduğu kanaatine varılmış ve önceki hüküm kurulmuştur.” Şeklindeki gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir. Yerel Mahkemenin direnme kararının davacı yanca temyizi üzerine Yargıtay Hukuk Umumi Kurulu tarafından yapılan temyiz incelemesi üzerine Yüksek Dairenin bozma gerekçesine uyularak direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Ancak, arz ve açıklama edilecek sebeplerle Yargıtay Hukuk Umumi Kurulunun oy çokluğuyla verilen bozma kararı yerinde bulunmamakla, kararın düzeltilmesini talep etmek zorunluluğu doğmuştur. Yargıtay Hukuk Umumi Kurulunun gerekçesi incelendiğinde, Özel Daire bozma kararında yer verilen nedenlerin yerinde olduğundan bahisle, Özel Daire Bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunun belirtildiği görülmektedir. Hukuk Umumi Kurulu bozma kararı ayrıntılı olarak gerekçelendirilmemiş olup, yüksek daire bozma kararı da aşağıda belirtilen sebeplerle usul ve yasaya müsait düşmemektedir. 1. Dava konusu yazılar toplumsal ilgiye mahzar bir kişi ve konuya ilişkin olduğu ve yazıların davacı tarafça iddia edildiğinin aksine kötü niyetle kaleme alınmadığı dikkate alındığında eleştirinin sertliğini davacının üstlenmiş olduğu görevin bir gereği saymak gerekmektedir. Eleştiri müspet olabileceği gibi menfi da olabilir, ama davacı yan menfi eleştirilere tahammül gösterememiş ve bunları tahkir olarak nitelendirmiştir. Davacı menfi eleştiriye maruz kalan bir kimsenin alınganlığını göstermektedir.Oysa, müvekkil E.Ç. 16.08.2002 tarihli yazısında davacı İ.M.G.’in Ardahan’da yapılan kaşar festivalinde kaşar ağası olmak için 20 Milyar TL vaat ettiğini ancak bu bedeli ödemediğini belirtmiştir. Nitekim yargılama sırasında toplanan deliller, İ.M.G.’in şahsi borcu olan 20 Milyar lirayı kendisinin ödemediğini, bir belediye başkanının şahsi borcu için Ankara Valiliğine evrak gönderilmesini istediği ve şahsi borcunu devlete ödettiğini göstermektedir. Böylesi bir durumun havadis, bilgi, salık yapılması ve bu haberde kullanılan ifadelerin eleştiri sınırları içinde bulunmadığının belirtilmesi kabul edilebilir değildir. Sonuç olarak bakıldığında davacı soylu tarafından ağalık için vaat edilen nakit devletin kesesinden karşılanmış olmakla bu vaziyet başlı başına yapılan eleştiriyi haklı kılar bir kalite taşımaktadır. Ayrıca, davacının nakit karşılığı almak istediği “Kaşar Ağası” sıfatının yazı başlığında kullanılmasının davacının kişiliğine hakaret sayılmasını da anlamak mümkün değildir. 2. Davacı soylu cemiyet için büyük önem arz eden bir görevi üstlenmiştir. Dolayısıyla davacının yaptıkları, icraatları, projeleri, yapacakları ve yapmadıkları eleştirel bir dille her vakit kamuoyunun dikkatine sunulabilir. Davalı müvekkilim bir köşe yazarıdır ve yazılarında her köşe yazarının olduğu gibi kendine ait bir dili ve söylemi vardır. Bu söylem, hele ki eleştiri niteliği olan bir yazı söz konusu olduğunda mevzu, bahis edinilen kişinin kimi pek de hoşuna gitmeyen sözler de içerebilir ki eleştirinin bu yönü Yüksek Dairenin birçok kararında dile getirilmiştir. 3. Davaya mevzu, bahis iki ayrı yayın söz konusu olmasına karşın Hukuk Umumi Kurulunun aynen benimsediği Yüksek Mahkeme kararında, dava konusu iki yayın umumi olarak değerlendirilmiş ve özle biçim dengesinin bozulduğu sonucuna varılmıştır. Oysa Yüksek Dairenin kabul görmüş bir çok kararında da belirtilmiş olduğu üzere, her yazının kendi içinde değerlendirilerek bir sonuca varılması ve özle biçim dengesinin bozulup bozulmadığına bu şekilde ayrı ayrı karar verilmesi gerekmektedir. Bu hususa değinilmeksizin, her iki yayını tek bir yayın gibi değerlendirerek verilen bozma kararının bir yönüyle karar düzeltme itirazımız doğrultusunda düzeltilmesini talep etmekteyiz. SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda arz ve açıklama edilen sebeplerle Yargıtay Hukuk Umumi Kurulunun 2007/4-262 E. 2007/284 K. sayılı bozma ilamının düzeltilerek mahalli mahkeme kararının onanmasına karar verilmesini Yüksek Mahkemeden arz ve talep ederiz. .../.../20.... Saygılarımla, Av. Adı ve Soyadıİmza DÜZELTİLMESİ İSTENEN HGK KARARI T.CYARGITAYHUKUK GENEL KURULU ESAS NO: 2007/4-262KARAR NO: 2007/284KARAR TARİHİ: 23.05.2007 DAVA :Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 6. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.3.2004 gün ve 2002/698-2004/89 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 4.10.2005 gün ve 2004/11955-2005/10232 sayılı ilamı ile; ( ... Davacı, yapılan yayının hukuka aykırı olması nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığı savı ile manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Davalılar yayının, Basın Yasasının tanıdığı sınırlar dışına çıkılmadan, özle biçim arasındaki denge korunarak verildiğini bu nedenle davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Mahkemece, istem reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğradığı savına dayanmaktadır. Diğer bir anlatımla dava, yapılan yayında yer saha açıklamaların kişilik değerlerine saldırı içerdiği ve böylece hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Böyle bir uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, umumi durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerden farklı bir yöntemin izlenmesi ve ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması gerekmektedir. Bunun nedeni, Anayasanın 28. maddesindeki basının özgür olduğu güvencesine ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Yasasının 1. maddesindeki düzenlemedir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mesut ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, umumi olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık vaziyet gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki vaka hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Ne var ki basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın T.Hak ve Ö.gürlükler bölümünde yer saha ve gerekse MK.nun 24 ve 25. maddesinde ve tekrar özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluk ve gerekliliktir. Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı üzere, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği, diğer bir anlatımla, hukuk düzenince koruma altına alınan yararların birbirine karşı çatışma içinde bulundukları biçiminde bir görünümün var olduğu kanısı uyanmaktadır. Halbuki hukuk düzeninin, çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde hukukun kendisi, kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenleme, hukukun diğer esas kavramları ile beraber incelendiğinde, iki yararın aynı anda ve aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır. Bunun sonucunda da, daha az üstün olan yarar, daha çok üstün tutulması gereken fayda karşısında, o olayda ve o an için hukuk düzenince korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için esas ölçüt, halk yararıdır. Diğer bir anlatımla yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına sebep olmamalıdır. Havadis, bilgi, salık olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında halk yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini ve havadis, bilgi, salık verilirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Aksi bir yayının ise, gerek Anayasa ve Basın Yasası ve gerekse basının umumi işlevi karşısında hukuka müsait olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O an için o vaka veya mevzu, bahis ile ilgili olan, görünen bilinen herşeyi araştırmak, incelemek ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen ve var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın mesul tutulmamalıdır. Davaya mevzu, bahis edilen yayında "Oyna yavrum oyna!" başlığı altında "... İ. M.aylardan beri derhal her gece ekranlara çıkıp kendini pazarlıyor, nutuklar atıyor, tabela partisinin başına geçip iktidar olacağından dem vuruyor. Bu arada fevkalade parlak "procelerini" de anlatıyor. Bunlar öyle değerli "proceler" ki, uygulandığı anda Türkiye köşeyi dönecek... Haziran ayında Ankara'nın göbeğinde belediyeye iş yapan bazı müteahhitler tarafından günde 5 milyona kiralanmış adamlarla miting yaptı, tabela partisine gireceğini açıkladı. Aradan 2 ay geçti, tık yok. Ekranlarda, halkın parasını batıran E.Ö.gibilerin yayın organlarında yer buluyor ve bütün Z.Sinir procelerini doya doya anlatıyordu..." ve "Kaşar Ağası" başlığı altında "...Geçen yıl Ardahan'a gidip kaşar festivaline katılıyor. Açık artırmada 20 milyar'a kaşar ağası oluyor. Aradan aylar geçiyor, parayı ödemiyor. H.basına yansıyınca ödemek zorunda kalıyor. Tekrar geçen yıl, Lösemili Çocuklar Vakfı tarafından düzenlenen gecede açık artırmaya katılıyor ve eldeki tek tabloyu 10 milyara alıyor. Bu parayı düne kadar ödemiyor. Kaşar ağası İ. M., o küçücük kan kanserli çocukların bile parasının üzerine yatmaktan utanmıyor... Bu şahıs öyle biri ki, nakit tutkusu ve diğer marifetleri anlatmakla bitmez. Bir örnek daha vereyim. Kendisinden "İ. Melih" diye söz eden yazıların tamamını "Bana İbne M.diyorlar" diye mahkemeye verip yüz milyarlarca liralık tazminat davaları açtı. Mahkemeler açtığı davaların tümünü reddetti ve bu kararlar Yargıtay tarafından onanıp kesinleşti. Sırf nakit kazanmak uğruna kendi ismini "ibnelikle" özdeşleştirmeyi içine sindirip bunu bile paraya çevirmeyi düşünen İ. M.gibi ikinci bir" adam, herhalde yeryüzüne bugüne kadar gelmedi... Tabela partisine başkan olma işi fos çıkınca, şimdi DYP, ANAP gibi partilerle görüşüp oralara geçme kulisleri yapıyor, bazı adamlarını onların listesinden Meclis'e sokmaya çalışıyor. 100 dev adam palavrası bitmiş, Z.Sinir proceleri bir mizah şaheseri olarak toprağa gömülmüş..." biçimindeki ifadeler ile yayın yapıldığı görülmektedir. Yayın konusu ile kullanılan sözler arasında düşünsel bağlılık anlamında öz ve biçim dengesi korunmalıdır. Yayın doğru olsa ve halk yararı bulunsa bile; üslup müsait değilse, aşağılayıcı, küçük düşürücü, abartılı ise hukuka uygunluktan söz edilemez. Somut olayda yukarıya alıntılanan sözler ile öz ve biçim dengesi bozulmuştur. Gerekli olmayan yakıştırmalar yapılmış ve amaç aşılmıştır. Şu durumda yayın hukuka aykırıdır. Açıklanan nedenlerle, davacı yararına müsait bir tazminata hükmedilmelidir. Mahkemece istemin tümden reddi yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir... ) , Gerekçesiyle bozularak dosya yerine art çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Umumi Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR :Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Umumi Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
genel, hukuk, kararına, karşı, kurulu


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Forum Jump


Tüm Zamanlar GMT Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 16:18.


mersin escort alanya eskort