Çaresiz Değilim Çare Benim 1
Çaresiz Değilim Çare Benim 1 "Kendi kalbine bakamayanın yaşamı bulanıktır. Kendi yüreğine bakabilme cesareti gösterenler gönlünün muradını keşfedenlerdir. Dışarıya bakan rüya görür, düş dünyasında kaybolur, içeriye bakan uyanır, kendini keşfeder." Çoğu insan kader'i yanlış bilir. Kader, var olan hayatın önceden çizilmiş olması demek değildir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarında yapılan seçimlerdir, güzergâh bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Kişi kaderini seçimleriyle belirler, seçimleri kaderidir. Seçim yapmamak veya hiçbir şey yapmadan beklemekte bir seçimdir. Yani kişi belirlediği bir seçimde "ne yapayım, kaderim böyleymiş" deyip, çaresizlikle boyun bükerse; bu cesaretini sürgüne yollandığının, kendini kaybettiğinin ve kendini sınırladığının göstergesidir. Gerçekte yaşam sınır koymaz; kişi inançlarıyla sınırlar kendini. Bir kişi kendini arıyorsa kaybettiği yere bakmalıdır. Bu nedenle suçlamak, şikâyet etmek, yakınmak, sorumluluklardan kaçmak, başkaldırı etmek, pasif kalarak durumunu kabullenmek veya boyun eğmek yerine, kişi kendi olma cesaretini göstermeli ve "çaresiz değilim, çare BEN'im" diyebilmelidir. Çünkü ne hayatın gerçekten hâkimidir ne de yaşam karşısında çaresizdir, kişi inandığı oranda mümkün olan her şeyi yapabilir, bunun için kendi benliğine, kendi içine bakması yeterlidir. Ayrıca kişinin suçlamak yerine mesuliyet alması, "her şeyin tek suçlusu benim, duygularımı ve düşüncelerimi denetleyebilirsem kaderime yön verebilirim, ancak kendimi değiştirebilirim, tutum ve davranışlarımı farklılaştırabilirim, tepkilerini değiştirebilirim," diyebilmesi, hayatı ve etrafındakileri olduğu gibi kabullenebilmeyi öğrenmesi gerekir. Çünkü gerçek değişim insanın içinden, his ve düşüncelerinden başlamalıdır. Bu süreçte kişi öncelikle korkularından ve yıkıcı düşüncelerinden kurtulmalı, "iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır" diyen atasözümüzde olduğu gibi kendini düzeltmeli, başkalarını kendi kafasındaki şekle uydurmak için baskı, şiddet, tehdit, ısrar, his sömürüsü gibi şeylerden vazgeçmeli, çarenin her daim olabileceğini bilmeli ve mutluluğunun başkalarının davranışlarına değil sadece kendisine bağlı olduğunu hatırlamalıdır. Çaresizlikten kurtulmanın yolları vardır. Bu yolların birincisi kişinin içindeki engeldir. Yapılacak ilk şey, çaresizliğe götüren o içteki engelin aşılması ve "ben çaresiz değilim" demektir. "Ben yapamam" demek bir iç engeldir. Menfi düşünülen her şey bir iç engeldir, menfi düşünmeyi müspet hale çevirmek, iç engelden kurtulmaktır. İkinci yol da kişinin dışında olan engellerdir. "Yapmazsın, edemezsin, başaramazsın" diyen ebeveynler, arkadaşlar, dostlar veya tanıdıklar en büyük engeldirler. Kişi kendi içindeki engeli aşamadığında dışındaki engelleri de basit basit aşamaz. Kişi "ben güçlüyüm, kendime inanıyorum, başarabilirim" diyerek birinci engeli, kendisine mani olmak isteyen kim varsa çevresinde onları dinlemeyerek de ikinci engeli aşmalı ve çaresizlik konusundadenemeler yapmalı, başlamak için en müsait zamanı beklemek yerine derhal başlamalı, şimdi başlamalı, şu anda bulunduğu yerden, elindekilerle başlamalıdır. Kişinin içindeki sınırsız tecrübe isteği, inancıyla birleşince imkânlar önüne de açılacak ve çaresizliğin belini kıracaktır. Çünkü bir şeyi denemeden kaybetmek, baştan kaybetmek demektir ama aynı şeyi deneyerek kaybetmek, tecrübe ile çaresizliği aşmayı öğrenmektir. Newton yerçekimi kanununu buldu, Einstein izafiyet teorisini, Edison ampulü buldu. Çaresizlerin en çok yaptığı hatalardan biri kaybetmekten ve hata yapmaktan korkmaktır. Kendine güvenen ve "çaresiz değilim, çare BEN'im" diyen insanların ise böyle bir endişesi yoktur, çünkü iyi bilir ki yanlış yapıla yapıla bir gün mutlaka doğrusu bulunacaktır, buna en güzel örnek ise Thomas Edison'dur. Edison ampulü buluş ederken yüzlerce tecrübe yapmış ve hiç biri sonuç vermemiş, tam vazgeçmeyi düşünürken ceketinden kopan düğmenin aşağı doğru sarkan ipi, doğruyu bulmasını sağlamıştır. Peş peşe deneylerin sürdüğü bir gün asistanı, "artık bu işten vazgeçsek, şu ana kadar yüzlerce tecrübe yaptık ve hiçbir sonuç alamadık" demiş. Kendi olma cesaretini gösterebilen Edison, derhal itiraz etmiş ve "bu doğru değil, evet, amacımıza ulaşamadık ama hiçbir sonuç elde edemediğimiz doğru değil, çünkü aradığımız şeyin yaptığımız şeyin içinde bulunmadığını öğrenmiş bulunuyoruz" demiş. Böylece Edison hem kendini hem de tüm insanlığı karanlıktan kurtaran bu buluşu bulmak için günlerce uykusuz kalmış ve artık gözlerinin sancısı çekilmez olmuş, ama o doğru bildiği hedefe doğru koşarken bu engellere takılmak istememiş ve sonunda başarmış. Çünkü en iyi öğrenme yolu deneyerek öğrenmedir. Deneyerek öğrenme, kişinin bilinçdışında yer saha yaratıcı fikirler kaynağına ulaşabilmesini de sağlar. Kişinin bu kaynağa ulaşabilmesi ve kendi olma cesaretini gösterebilmesi için; —düşüncelerini bir noktada yoğunlaştırmasında, —acele etmemesinde, —fikirler geldiğinde hazır olmasında, —fikirleri kullanma kararlılığı göstermesinde, —kendisi için ülkü bir zihinsel imajı belirlemesinde, —çaba göstermeden yalnızca inanmanın hiçbir işe yaramayacağını bilmesinde, —esnek olmasında, —gerekirse plan değişikliği yapmasında, —gözlerinizi hedeften ayırmamasında ve —işi yarı yolda bırakmamasında yarar vardır. Günümüz insanlarının çoğu yaratıcı fikirler kaynağına ulaşmak ve kendi iç rehberlerini dinlemek yerine, başkalarının beklentisi doğrultusunda devinim etmeye çalışıyorlar ve rahatsızlaşıyorlar. Oysa, bilinçli olarak düşünülen her düşünce, bilinçdışını etkileyebilir ve bu etki, düşüncedeki güç ve arzunun derecesine bağlı olarak eyleme dönüşebilir. "Yaratıcı fikirler kaynağı" terimini ilk kere analitik psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung kullanmıştır. Jung, insanların içinde, derinlerde "kollektif (ortak) bilinçdışı" adını verdiği, asla tüketilemeyecek olan yüzyılların bilgeliği ve ebedi bir yaratıcı fikirler kaynağı saklı olduğunu savunmuştur. Ruhsal sorunların çoğunun, insanın doğasına ve kendisine yabancılaşması olduğunu söyleyen Jung, "genişletme yöntemi" dediği teknikle, insanın çağdaş yaşamın gereği reddetmek zorunda kaldığı doğasını kademeli olarak açığa çıkarmayı hedeflemiştir. Bilinç alanını, bilinçdışına doğru genişletmeye başlayan kişi, iç dünyasını keşfedebilir, kendini tanımaya başlayabilir, yaşadığı dünyayı yeniden görebilir ve varoluşsal yolculuğunda bir basamak daha evrimselleşebilir. Bilinç, kişinin farkında olduğu bölümdür, yaşamın ilk dönemlerinde, hatta belki de doğum öncesinde başlar, çevreden gelen uyaranlarla beslenir ve gittikçe genişler. Jung'a göre bilincin 4 esas boyutu vardır bunlar: Düşünme, duyumsama, hissetme ve sezgidir. Kalıtım ve çevre koşulları, kişinin hangi boyutta bu zihinsel gelişimi göstereceğini belirler. Ego ise; bilincin bir örgütüdür, bilinç düzeyinde algılanan tüm his ve düşüncelerden oluşur, gündelik yaşantımızı sürdürebilmemiz için içeriden ve dışarıdan gelen uyaranları, bilgileri filtre eder. Bilinçdışı kişinin emirlerini değiştirinceye dek onları yerine getirmeyi sürdüren sadık bir hizmetkâr gibidir. Gerçekte bilinçdışının bildiği ve uyguladığı emirler aslında kişinin kendisiyle ilgili inançlarıdır. Bu nedenle kişi kendisi hakkında ne düşünüyorsa o'dur. Gandhi diyor ki; "düşünceleriniz pozitif olsun, çünkü düşünceleriniz sözleriniz olur; sözleriniz pozitif olsun çünkü sözleriniz davranışlarınız olur; davranışlarınız pozitif olsun çünkü davranışlarınız alışkanlıklarınız olur; alışkanlıklarınız pozitif olsun çünkü alışkanlıklarınız değerleriniz olur." Aynı şekildeFrances Wilshire ''Sen'' adlı kitabında "evrenin en vazgeçilmez varlığı sizsiniz, nerede olduğunuz, ne olduğunuz, hayatınızın ne denli büyük ya da küçük olduğu önemli değil; kendi dünyanızın merkezi sizsiniz ve daima da öyle olacaksınız.'' demiştir. William Shakespeare de; "iyi ve kötü diye bir şey yoktur, biz onu düşüncelerimizle yaratırız" diyor. Bu nedenle kişi beyninin nasıl çalıştığını anlarsa hem kendisinin terapisti olur hem de davranışlarını değiştirme yeteneği kazanarak kendisi olabilir. Everett Dirksen, "yaşam durağan değildir, düşüncelerini değiştirmeyenler düşkün evindeki yaşlılarla, mezarlıktakilerdir" der. Helen Keller diyor ki; "hayat ya yürekli bir denemedir ya da hiçbir şeydir, hata yapmayanlar, hiçbir şey yapmayanlardır."Emerson da, "davranışlarınızdan utanıp sıkılmayın, hayatın tamamı bir denemedir" demiştir. Jung bilinçdışı kavramını bir ada benzetmesi ile açıklamıştır.
|