![]() |
![]() |
#1
|
|||
|
|||
![]()
Amerikalı bir araştırmacı, etkisiz insanların 7 tipik özelliği nedir diye merak etmiş ve aşağıdaki sonuçlara ulaşmış. Yedi esas özelliğin başlıkları araştırmacıya, başlıkların altındaki açıklamalar da bana ait.
"Tepkiseldirler" Gelişme ve değişim meydana getirmek yerine, başkalarının yaptıklarına tepki verirler. Bir şeyler olur ve üstüne konuşurlar ya da harekete geçerler. Bu tepkisel yaklaşımlar, önemli ölçüde sorgulanmayan bir kültüre, kısa vadeli çıkarlara dayanır. "Açık bir hedefle çalışmazlar" Geleceğe ilişkin açık ve net bir hedefleri bulunmaz. Tepkisel yaklaşımlar aslında, hedefsizliğin bir sonucudur. Vizyon, yapılan işin kendisidir. İşin nasıl yapılacağı, ne olduğundan daha önemlidir. Üstelik "işi yapmak gerçekten gerekiyor mu" sorusuyla uğraşılmaz, hatta bu soru çoğu vakit akla bile gelmez. Nasıl sorusu, ne ve niçin sorularını önemsizleştirmiştir. "Acil olan şeyi en önce yaparlar" Neyin öncelikli olduğunu hiç belirlemediklerinden, öncelikli yapılması gerekenler geniş vakit dilimleri içinde yapılmazlar, vadeleri bittiğinde, artık bu işler acil işlere dönüşür. Tıpkı dersini zamanında çalışmayıp kendini başka şeylerle oyalayan öğrencilere benzerler. İş teslim zamanı (öğrenci örneğinde sınav günü) geldiğinde kriz içine girerler; acilleşen işlere odaklanırlar. Kriz süreci (iş teslim, iş bitirme süreci) bir şekilde sona erip yeni döneme girildiğinde ders alıp geleceği hedefe göre planlamak yerine, rehavet içine girerler. Bu rehavet ortamı içinde geleceğin krizlerini ortaya çıkaracak işleri yaparlar ya da yapmadıkları işler geleceğin krizlerini ortaya çıkarır. "Kazan / kaybet anlayışı hakimdir" Kafalarında mutlaka kazanmak anlayışı hakimdir. İşte, apartmanda, siyasette ve diğer ortamlarda, diğerleri her vakit rakiptir. Rakiplerle beraber kazanmak yerine herkesin kaybetmesi yeğdir. Bu hayatta ya kazanırsınız ya kaybedersiniz. Başka türlüsü olamaz. Beraber kazanma (win-win) masal kitaplarında anlatılan bir hikayedir. "İlk önce anlaşılmayı isterler" Kendileri mutlaka haklı, hatta en haklı olduklarından, önce kendileri konuşmalıdırlar. Diğerleri onların kıymetli mesajlarını anlamalı ve dinlemelidir. Zaten diğerlerinin söyleyecekleri çok da çok değerli bilgileri yoktur. Kendi söylediklerine odaklı olduklarından hiç kimse birbirini dinlemez ve saatlerce yapılan toplantılardan güçlü olanın kararıyla çıkarlar. Ama herkesin kafasında hâlâ kendi fikri vardır. "Eğer kazanamıyorsa, ödün verir" Çok kötü kaybetmektense, az kaybetmeyi tercih ederler. Bu beraber kazanma anlayışına yakın görülebilir, ama aslında ilgisi yoktur. Kıran kırana bir kazan / kaybet mücadelesinden sonra, hâlâ iki tarafın da kaybettiği "başarılı" bir modele varılamamışsa, taraflardan birinin kaybettiği ülkü modele ulaşılmış demektir. Artık diyalog içinde beraber kazanma anlayışını gerçekleştirecek zemin kalmamıştır. Taraflardan birinin galibiyeti kabul ediliyorsa, diğer yan en az zararla durumu kurtarmak için ödün vermeye başlar. "Değişimden korkar ve iyileştirmelerle ilgilenmez" Durum ne kadar kötü olursa olsun, ortaya çıkacak bir değişimden sonra durumun daha kötü olmayacağına ilişkin bir garanti yoktur. Değişimden konferanslarda söz etmeyi çok severler, ama kendilerini değiştirmeye ihtiyaçları yoktur. Onlar zaten mükemmeldir. İyileştirmelerle ilgilenmezler; "damlaya damlaya göl olur" onlara ait bir atasözüdür ve sadece söylendiği dönem için geçerlidir. Büyük bir kriz ortaya çıkmadıkça değişmezler. |