Forumbulteni.Com     forum  

Geri Git   Forumbulteni.Com > >
Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Ara

Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 11.Nisan.2019, 15:14
RocKa RocKa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Üyelik tarihi: 05.Ocak.2019
Nereden: Ethiopia
Mesajlar: 0
RocKa - İCQ üzeri Mesaj gönder RocKa - AİM üzeri Mesaj gönder RocKa - YAHOO üzeri Mesaj gönder RocKa isimli Üyeye Skype üzeri Mesaj gönder
Standart Fransa sınırından iki farklı nefes


İkinci Nefes, Fransız sinemasının 1960'lardaki siyah filmlerini hem karikatürize ediyor hem de bu döneme selam çakıyor. Haftanın diğer Fransız filmi Sınır(da) ise Amerikan korku filmlerini bayat bir biçimde kendi kültürüne uyarlıyor.

Ah nerede o eski gangsterler... Nerede gangsterlerin yasaları çiğnedikleri yerde birbirlerine yamuk yapmalarını engelleyen delikanlılık... Bu serzenişi yakından tanıyoruz. Bu dramaya yakalanmış kahramanları anlatan kaç film izlediğimizi ise, hatırlayamıyoruz. Şikâyetçi de değilim açıkçası. "İyidir ya sen napıyosun?" rehavetinin önüne geçen hayatlar, aksiyon, ahlakın göreceliliği vesaire... Bu 'bayat' hikâyelerin içinde, sinemayı sinema yapan görkemli başlıkların epey cazip bir kısmı bulunuyor ne de olsa. Alain Corneau'nun tam da böyle bir 'gözükara ve onurlu hırsız' hikâyesini anlattığı İkinci Nefes'te, üstüne üstlük onca etkileyici oyuncu da var. Seyir zevkini tıkayan, filmin arada kalmışlığı (ve biraz da iki buçuk saati aşan süresi). Corneau'nun hikâyeyi ne kadar ciddiye aldığından emin değilim. İkinci Nefes, 60'ların Fransa'sında geçiyor olmakla, 60'ların Fransa'sında geçen siyah filmlerin görsel kodlarını karikatürize etmek arasında bir yerlerde sallanıyor.

NOSTALJİ DUYGUSU
Filmdeki tek kadın ıra olan Manouche'un (sıskalar imparatorluğuna inat 'yuvar yuvar' Monica Bellucci) sinemadan çok fotoğraf sanatına layık donukluğu da, bunun baş sebeplerinden biri. Manouche'un bu konudaki en büyük yardımcısı ise, özellikle tercih edilmiş çiğ renk skalası. Kırmızılar, sarılar, yeşiller, patlaya çatlaya üzerimize doğru geliyorlar. Filmin uyarlandığı romanın yazarı Jose Giovanni, yıllarını hapiste çürütmüş, sabık bir 'kriminal' kişilik. Onun aynı adlı romanından (Le Deuxieme Souffle) uyarlanmış, bir tane de '66 yapımı Jean- Pierre Melville filmi var. Melville'in çıplak ve soğuk gerçeklikle stil düşkünlüğünü birleştiren tarzı yerine, Corneau afili bir atmosfer sinemacılığını tercih fiyat gibi yapmış. Tüm atmosfer, klasik siyah filmlere dair sevgiyle dolu nostaljik hislerimizi kaşıyıp duruyor. Eğer Corneau bu "...mış gibi yapma"nın travesti atmosferini iyice abartsaydı, 60'lar siyah filmlerinin değilse de 'işaret'lerinin baştan çıkarıcılığının keyfini sürebilirdik. Lakin dediğim gibi, film arada kalmış durumda ve bizden imgelerin mi, yoksa hikâyenin mi etkisinde kalmamızı beklediği belirsiz. İkinci Nefes, Fransız sineması tarihinde en şanlı sayfalardan biri olan '60'lar baş filmciliği'ne dair hoş bir anıştırma olmakla sıradan bir 'hırsızın onuru' filmi olmak arasında, seyirciyi yarı tatminle baş başa bırakıyor. Filmden çıkan mesaj ise, aşağı yukarı şöyle: Hiçbir ahlakı olmayan adamlar çatır çatır ölür, yasaları çiğnese de kendince ahlakı olan adamlar onurlarıyla ölür, 'gerçek kadın'lar ise birini gömer ve diğerine geçer. İkinci Nefes Fransız sinemasının parlak günlerine el sallayadursun, haftanın diğer Fransız'ı Sınır(da) ise 70'ler Amerikan korku sinemasından aldığı kuru ilhamla gişeye oynuyor. Filmin tanıtımlarında dahi açığa çıktığı üzere, Sınır(da), Teksas Katliamı (Texas Chainsaw Massacre) ve benzeri, 'taşrada bir ev ahalisinin eline düştüm ve dünyam karardı' filmlerinden biri.

KANCADAKİ CESETLER
Sinema konusunda en sağlam geleneklerden birine sahip olan Fransız'ların Sınır(da)'da sergilediği teknik beceriye edecek laf yok. 'Ama neden?' sorusu ise, çok geçmeden, peşisıra geliyor insanın aklına. özellikle idadi yıllarım, insanların birbirlerini akıl almayacak şekillerde katledip durduğu korku filmleriyle geçti (Rahmetli Metin Demirhan'ın video arşivi sağolsun). Bunların çoğu da, 60'lardan ve 70'lerden kalmaydı. Büyük kısmı 'B' kategorisine ait bu filmlerin en büyük çekiciliği, sterillikten ırak ham görsellikleri, kendi dönemleri için yaygın gösterim şansı bulamayacak kadar yırtıcı olmaları ve pis mizah anlayışlarıydı. Şimdi tüm bunlar hazmedildikten, popüler tüketimin bir parçası haline geldikten sonra, herhangi bir mizah bile içermeksizin hâlâ karşımıza çıkıyor ve 'türün hayranları'nca 'içinde kancaya asılan cesetler var' gibi etiketlerle sunuluyor olmaları, son radde sıkıcı. Sınır(da), Teksas Katliamı gibi Amerikan fimlerinin 'vahşi Güneyliler' temasını, günümüz Fransa'sındaki faşist politikalara uyarlamak gibi bir güncellemeye gitmiş. Hatta yabancı göçmen düşmanlığını 20. yüzyılın en büyük ikon yaratıcılarından Nazi'lere bağlamış; 'Bu düşmanlığın sonu buraya varır,' demeye getirmiş. Film, gayet dramatik müzikler kullanarak gördüğümüz vahşetten romantik sonuçlar çıkarmamızı bile bekliyor. Lakin sonuçta tek arzusu, kerpetenle kesilen tendon bağı, kızartılan kafa, kancaya geçirilen vücut gibi görüntüleri 'abi çok acayip' diyerek kulaktan kulağa aktararak zevkle tüketmemiz. Bu görüntüleri tüketmek, henüz 'normalleşmedikleri' vakit belki bir tür başkaldırı bayrağıydı. Gişenin (Hostel, Mumya Evi gibi) en verimli ürünleri haline geldiklerinden beri ise, şaşırtmayan ve tam da şaşırtmadıkları için ruhsuzlaştıran birer kan banyosuna dönmüş durumdalar. Son olarak: Faşizmin sadece 'Almanca' bir eğilim olduğu yanılgısından artık kurtulunsa keşke...
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
farklı, fransa, iki, nefes, sınırından


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Açık

Forum Jump


Tüm Zamanlar GMT Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:02.


mersin escort alanya eskort