Forumbulteni.com En Bilgi Paylaşım Platformu  

Geri Git   Forumbulteni.com En Bilgi Paylaşım Platformu > >

youtube izlenme hilesi
Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 11.Nisan.2019, 15:12
RocKa RocKa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Junior Member
 
Üyelik tarihi: 05.Ocak.2019
Nereden: Ethiopia
Mesajlar: 0
RocKa - İCQ üzeri Mesaj gönder RocKa - AİM üzeri Mesaj gönder RocKa - YAHOO üzeri Mesaj gönder RocKa isimli Üyeye Skype üzeri Mesaj gönder
Standart Müzikal de var çocuk filmi de

'Fukaranın çorbası'nı uyuşturucu kaynatırken

Aile değerlerine saygılı, büyük buluşma yemeklerini seven, kardeşlerine art çıkan ama yeri kanunsuzların yanı. Öte yandan karısına adım başı ihanet eden, çocuğunun sorumluluğunu üstlenmekten aciz bir baba. Ama yeri kanunun tam da ortası. Kim bilir, ikisi bir araya geldiklerinde ne büyük bir takım olurdular ama heyhat yaşam onlara av ve avcı rollerini biçmiş bir kere. Ridley Scott büyük bir yönetmen. 'Yaratık', 'Blade Runner', 'Thelma Louise', hepsi birer başyapıt. Alt kalibrede de filmleri var kuşkusuz ama hepsi de sinemasal açıdan yaşanılması gereken deneyler kabul edilebilir. Ben zaten 'Gladyatör'ün de vurgunuyum ama örneğin bir önceki filmi 'İyi Bir Yıl'dan bile hoşlandığımı söyleyebilirim.
Suç geleneğinde yeni ve kaydadeğer bir adım olarak lanse edilen son çalışması 'Amerikan Gangsteri' ise (American Gangster), türe özel bir nefes getirmese de hoşlukları açısından görmezden gelinecek bir yapıt değil. Üstelik kuşağının iki iyi oyuncusunu, bir sorgu masasının başında buluşturmak bile salonun yolunu tutmak için yeterli bir sebep. Ama filmin handikabı da galiba burada başlıyor; 'The French Connection'ı, 'The Godfather'ı (seri olarak da alınabilir), 'Scarface'i, 'Bir Zamanlar Amerika'da'yı, 'GoodFellas'ı ya da 'Heat'i izleyenlere, bu film yetmiyor.


Malı 'kaynağından' almak
Sonda söyleneceği başta söyledim belki ama gerçek bu. Peki ya filmin derdi, erdemleri, eksileri? 70'ler boyunca Amerikan sineması Vietnam'la meşguldü. Bir yanda savaş, bir yanda da çağdaş toplumun yeni yeni ortaya çıkan arızaları vardı. Hükümet yalanlarının yanına eklenen medya yalanları mesela... Alan çok boştu ve çoğu kez, koca bir ormana bakmaktan küçük ağaçları görmeniz zordu. Dönemin kara mafya liderlerinden Ellsworth Johnson'ın yanında palazlanan (şoförüydü) ve patronunun zamansız ölümüyle kendisine âlemde bir rol biçen Frank Lucas, bir yandan racon koyarken bir yandan da kendince bir üslubun peşinde koşuyor. Nedir bu üslup? örneğin 'aracı'yı ortadan kaldırmak. Toplum Vietnam'ın günahı ve sevabıyla uğraşırken o Güneydoğu Asya'nın birinci sınıf uyuşturucusunu, yerinden alıp dağıtıma sokuyor ve askerler vasıtasıyla gerçekleştirdiği trafikten inanılmaz paralar kazanıyordu. Öğreticisi ise, patronu Johnson'ın ilkeleriydi. Tıpkı 'Kabadayı'daki Ali Osman gibi 'fukaranın çorbası'nı unutmuyor, Robin Hood'vari hamlelerle fakirin de gönlünü alıyordu. Üstüne üstlük bir orduyu andıran ailesini de New Jersey'deki malikânesine taşıyıp annesinin yanı başına oturtuyor ve eski Porto Riko güzeliyle evlenerek de tabloyu tamamlıyordu.
Richie Roberts ise New York Polis Departmanı'nda dürüstlüğü, ahmaklıkla eşdeğer bir çizgiye getirmesiyle tanınıyordu. Çünkü günün birinde bulduğu 1 milyon dolarlık uyuşturucu parasını getirip merkeze teslim ediyor; bu da sistemi ayakta tutan ve nemalanan meslektaşları tarafından kendisine yadırgatıcı bir ün sağlıyordu. Çevresindeki herkes uyuşturucu trafiğinden kabını doldururken, o prensiplerinde ısrarcıydı. Lakin aile hayatı ise (girişte de değindiğim gibi) fecaatti. Önderliğinde kurulan birlikle soruşturmalarını geliştirirken sonuçta yoluna ister istemez Lucas çıkıyordu. Hikâyenin dinamiği de aslında bu noktadan besleniyor: İkilinin bir şekilde buluşması...


Suçluyu yüceltiyor mu?
'Amerikan Gansgteri' umumi olarak ikili bir denge üzerinde yükselse de aslında Frank Lucas'ın hayatına odaklanıyor. Film, gerçek bir yaşam hikâyesinden alındığı için yeterince alaka çekici; çünkü biz Amerikan toplumsal hayatında (özellikle de New York'ta) hep bu pis işlerin muhatabının İtalyanlar olduğunu biliriz. Scott'ın filmi, bir anlamda bu ezberimizi bozuyor. Öte yandan daha sonra polisle işbirliği kabul gören, zaten aile değerleri ve kişiliğiyle neredeyse 'ideal'e yakın bir portre çizen Lucas'ın, bu filmle yüceltilebileceği tehlikesi, Amerikan basınında tartışma konusu olmuş. Doğrusu umumi itibarıyla film, bu tartışmayı haklı kılıyor. 'Training Day' dışında kötü rollerde pek izlemediğimiz Denzel Washington (aksine hep iyiydi o; özellikle gerçek kişiliklerde; Malcolm X ya da Rubin 'Hurricane' Carter mesela) gibi bir oyuncunun da bu karakteri canlandırması, 'iyilik katsayısı'nı yükseltiyor. Öyle ki, 'yükselme dönemi'nde sokak ortasında rakibi Tango'nun beynini dağıtan bu adama, Washington'ın sürekli gülümseyen yüzüyle özel bir sempati duyuyorsunuz. Yeri gelmişken, dışarıda ve içeride (sinema dergilerini kast ediyorum) 'Amerikan Gangsteri', Michael Mann'in 'Heat'iyle karşılaştırılırken Denzel Washington-Russell Crowe ikilisi de Al Pacino-Robert De Niro eşleşmesiyle kıyaslanmış. Bence kıyas kabul etmez; Scott'ın filminde öyle ahım şahım bir oyunculuk gösterisi yok. Ya da şöyle söyleyeyim: Lucas'ın annesi rolündeki Ruby Dee, herkesten rol çalıyor o kadar. Crowe ise 'Gladyatör' ve 'İyi Bir Yıl'dan sonra üçüncü Ridley Scott çalışmasında üzerine düşeni layığıyla yerine getiriyor ama daha fazlası yok.
Ayrıca filmin dümdüz ilerleyen temposu da, belki hazmı kolaylaştırıyor, 157 dakikalık süre olayları daha iyi anlamamıza sebep oluyor ama, finaldeki baskının dışında çok daha heyecan sunmuyor. Belki bu Scott'ın aksiyondan çok bilgeliğe ve bir dönem tasvirine yönelme isteğinin yansıması ama tekrar de bu kadar uzun süreye daha çok numara sığdırılabilirdi gibi.


Lucas hapse girse n'olur?
Gerçi Lucas'ın, rakibinin sokak ortasında beynini dağıtması, 'Alien'da John Hurt'ün karnından yaratık çıkması türünden bir Scott numarası olabilir mi, diye de düşünmedim değil. Neyse, her şeye rağmen bu 'güzel' tanımlamasını hak eden filmin bir kıssadan hissesi var: Lucas, Roberts'a soruşturma sırasında şu can alıcı soruyu soruyor: "Beni hapse atınca her şey değişecek mi? Katiller, uyuşturucu trafiği, kötülükler bitecek mi?" Kim bu soruya "Evet, bitecek" yanıtını verebilir ki? Ama tekrar biliyoruz ki, bazıları görevini yapmak durumunda...

Ne yazık ki kardeşimin aşkısın...


Başrollerini Daniel Auteuil, Greta Scacchi ve Anna Mouglalis'in paylaştığı 2004 yapımı 'İhtirasın Bedeli'nde (Prix du desir), orta yaşlı bir adam, kısa süren bir gemi yolculuğunda tanıştığı genç bir kadınla ilişkiye girer. Daha sonra da yolları ayrılır. Lakin üvey oğlunun düğününe giden bu adam, ertesi gün gördükleriyle sarsılacaktır. Oğlunun evlendiği kadın, önceki gün beraber olduğu kişidir. Peter Hedges'in yönettiği 'Şamar Oğlanı'nın (Dan in Real Life) da eş bir girişi var. Eşini dört yıl önce kaybeden ve üç kızıyla beraber yaşayan köşe yazarı Dan Burns, geniş aile toplantısına katılmak üzere Rhode Island'daki baba ocağına gider. Burada sabah gazete almak üzere merkeze iner. 'Gazete-kitapçı'da oyalanırken karşısına çıkan Marie adındaki kadına yardım eder. Aralarında beklenmedik bir 'elektrik' doğar. Bu kısa tanışıklığın ardından ikisi de arabalarına atlayıp giderler. Lakin Dan eve döndüğünde, bir sürprizle karşılaşır; Marie, kardeşi Mitch'in yeni kız arkadaşıdır...
Elbette korkacak bir şey yok; bu bir Amerikan filmi ve kahramanlar öykünün derhal başında yatmayacak kadar kendilerine 'hâkimler'. Yani 'İhtirasın Bedeli' gibi bir vaziyet burada söz konusu değil. Lakin öykü bu noktadan sonra geniş de olsa ev ortamının Dan açısından dayanılmaz hale gelmesi üzerine kurulu. Her yerde karşısında çıkan Marie'nin kardeşi Mitch'le olan ilişkisi bu orta yaşlı 'köşelemeci'yi yeterince sinir eder. Lakin yapacak bir şey de yoktur; aile meclisinin önünde (üstelik bu gruba yetişme çağındaki üç kızı da dahildir) doğabilecek bir skandalın dönüşü olmayacaktır.


'Aileye de yerimiz var' komedisi
Nitekim film de, 'Bakalım bu skandal ne zaman patlayacak?' şeklinde bir gerilimi ortama yayıyor ve süresi olan 95 dakika boyunca bu gerilimin karşılığını alıyor. 'Şamar Oğlanı', belki sizi şöyle bir alıp güzelce sürüklemiyor ama Allah için dozu ayarlanmış bir 'durumlar komedisi' olarak gayet iyi yönetim ediyor. Art arkaya gelen espriler ve başrol oyuncusu Steve Carell'ın sarsaklığı, filmi ayakta tutuyor. Carell, belki bir Jim Carrey kadar henüz yetenekleri konusunda bizleri ikna etmedi, edemedi ama doğrusu kendi adına iyi işler çıkardığı muhakkak. Amerikan aile değerleri arasında yolunu şaşıran Fransız'da Juliette Binoche, gayet iyi. Keza evin 'hanımağası' Dianne Wiest (ona Amerikalıların Judi Dench'i diyebilir miyiz?), öyküye ağırlığını yeterince koyuyor. 'Şeytan Prada Giyer'de Meryl Streep'in asistanı olma 'şerefine erişme'yi Anne Hathaway'e kaptıran Emily Blunt, 'Şamar Oğlanı'nda seksi bir hekim olarak kısa ama öz bir gösteri sunuyor.
Hikâyesinde 'Aileye de yerimiz var' unsurlarının ağır bastığı aşikâr olan filmin yönetmeni Peter Hedges, daha önce de 'Pieces of April'ı çekmişti. Sonuç olarak izlenmeye değer bir hafta sonu eğlenceliği özellikleriyle 'Şamar Oğlanı' müsait bir seçenek...


Hadi ama oturmaya gelmedik


Adam Shankman imzalı 'Saç Spreyi'nin (Hairspray) kuşkusuz önemli bir handikabı var; 1988'de John Waters'ın çektiği özgün filmle kıyaslanmak. Lakin ben ilk adımı izlemediğim için 'yeni neslin seçimi'nde, 'Yok o olmamış, yok bu ilki kadar iyi değil' türünden bir kıyaslamaya girmedim. Sonuç? Bence 2000'lerin 'Saç Spreyi', hedefi tutturan bir film olmuş.
Hikâye 1962'de Baltimore'da, siyah-beyaz ayrımının yaşandığı günlerde geçiyor. Yerel bir televizyon kanalında sunulan ve çok tutan 'The Corny Collins Show'da yer alabilmek için yanıp tutuşan Tracy Turnblad, ekibe katılabilmek için ilk hamleyi yapıyor. Ne var ki bu son radde güzel dans edebilen kız çok şişmandır ve önündeki en büyük mani programın yapımcısı, nefret abidesi Velma von Tussle'dır. Ama kabiliyet mani tanımaz. Nitekim Tracy, bir yolunu bulup içindeki cevheri gösterir. Bundan sonrası ise önyargılar, ırkçılık ve klasik güzellik anlayışıyla savaş olacaktır.


Naif ve sempatik bir müzikal
Bir yanıyla siyahların da toplumda eşit haklara sahip olabilmesi adına savaş veren bir öyküye sahip olan film, son radde keyif verici bir müzikal. Başta şovun sunucusu ve ad babası Corny Collins'in dikkatini çeken ve yakışıklı Link Larkin'i, Velma'nın kızı Amber'in elinden kapan Tracy olmak üzere, dansı seven herkes, 'lanetliler sınıfı'nda bulunan siyahi gençleri de ekibe iç edilince, filmde önyargılarla savaşmanın zamanı gelir. 'Saç Spreyi', bütün bu savaşı kuşkusuz radikal bir biçimde değil, şirince ve alt perdeden yapıyor. Zaten bir noktadan sonra mücadele televizyon kanalında haftada bir yayımlanan 'Zenci Günü'nü (Negro Day), her güne çıkarmak oluyor. Kimbilir filmi, 'naif ve sempatik' diye değerlendirmek en doğrusu olacak.
Hikâyeyi, Tracy rolündeki Nikki Blonsky sürüklüyor. Genç oyuncu öyle enerjik, öyle yaşam dolu ki, size de koltuğunuzdan şarkılara eşlik etmek düşüyor. özgün filmde, 'sinema tarihinin en ünlü travestisi' unvanına sahip Divine'ın canlandırdığı Tracy'nin annesi Edna'yı son versiyonda John Travolta canlandırmış. 'Grease', 'Cumartesi Gecesi Ateşi' ve 'Ucuz Roman'ın dansçısına da bu yakışırdı. Tracy'nın saftorik babası Wilbur'da ise Christopher Walken var. John Waters da filmin teşhircisi olarak küçük bir rolde selam sarkıtıyor. Şirret kadın Von Tussle'da Michelle Pfeiffer (o da eski bir 'Grease' çalışanı malum; ama doğal ki ikinci olanında) karikatürize ama ne gam.
Sonuçta 'Saç Spreyi', 'Good Morning Baltimore'la başlayan şarkıları, son radde estetize dans koreografileri, başarılı oyuncuları, naif karakterleri ve doğru mesajlarıyla gayet keyifli bir müzikal. Kafanızı boşaltma, stresinizi alma yolunda da haftanın en müsait seçeneği.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
Çocuk, filmi, müzikal, var

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Açık

Forum Jump


Tüm Zamanlar GMT Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 00:35.


Search Engine Optimisation provided by DragonByte SEO v2.0.36 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.