Osmanlı Toprak Hukuku
Osmanlı Toprak Hukuku Osmanlı Devleti zamanında beş türlü toprak vardı: 1. Milletin mülkü olan topraklar olup pek azı haraçlı pek çoğu öşürlüydü. Mülk olan toprak dört kısımdı. Birincisi; köy şehir içindeki arsalar veya köy yanında olup yarım dönümü geçmeyen ve öşürlü veya haraçlı olan yerlerdi. İkincisi halifenin izniyle millete satılan ve mahsulünden öşür verilen mîrî tarla ve çayırlardı. Üçüncüsü öşürlü dördüncüsü haraçlı topraklar olup bunlar yarım dönümden büyük tarlalardı. Bu dört çeşit toprağı sahibi satabilirdi. Vasiyet edebilirdi ve vârislerine ferâiz bilgisine göre taksim olunurdu. Halbuki mîrî toprakları peşin nakit verip tapuyla kullanan kimseler ölürse bu toprakların parasından borcu ödenmez. Vasiyet edemez. Vârislerin malı olamaz. Bu topraklar kurban nisabına katılmaz. Satılmaz. Yalnız izinle nakit karşılığı başkasına tur olunabilir. Mîrî toprağı kiralayan kimse her şey ekebilir veya kirayla başkasına ektirir. Üç yıl boş bırakılan toprak başkasına verilir. Kiracı mîrî toprağa ağaç asma gibi şeyleri izinsiz dikemez. İzinsiz yapı da yapamaz. Meyyit gömülmez. Mîrî toprak tapuyla kiralamış olanın mülkü olamaz. Bu kimseler kiracıdırlar. Bu kimse vefat edince toprağın vârisine kiraya verilmesi âdet olmuştur. Bu vârisin şer’i hakkı olmayıp devletçe yapılan bir ihsandır. 2. Vakıf topraklar olup öşürlüydü. 3. Umuma terk edilen meydanlar çayır ve benzerleriydi. 4. Beytülmal'in ve hiç kimsenin olmayan dağlar ormanlar gibi yerler olup buraları işletip ürün saha Müslüman öşür verirdi. 5. Mîrî topraklar. Memleketin çoğu böyle olup kiraya verilirdi. Sonraları çoğu millete satıldı. Öşürlü toprak oldu. Dirlik sistemi: Mîrî topraklar Osmanlı Devleti döneminde oldukça alaka çekici bir sistemle işletilmiştir. Dirlik sistemi denilen bu usul şöyle doğmuştur: İslâmiyet'in doğuşundan beri fethedilen arazinin rekâbesi (mülkiyeti) Devlet Hazinesine “Beytülmâle” kalıyordu. Hükümet bu arazinin sadece kullanılmasını fertlere bırakabiliyordu. Osmanlı Hükümeti toprakların fertler aracılığıyla işletilmesini “dirlik sistemi” ile hâlletmiştir. Bu şekilde teşekkül eden dirlikler beş kısımdı: 1. Hâs: Senelik hasılatı 100.000 akçeden çok olan dirlik. Padişaha mensup büyük zevatla vezirlere ve beylerbeylerine ait olurdu. Her hâs sahibi her 5000 akçe için bir cebeli yani savaşa hazır mücehhez (teçhizatlı) asker çıkarmakla mükellefti. 2. Zeâmet: Hasılatı 20.000’den 100.000 akçeye kadar olan dirlik. Her 5000 akçe için bir cebeli çıkarmakla mükellefti. 3. Timar: Hasılatı 3000 akçeden 20.000 akçeye kadar olan dirlik. İlk 3000 akçe müstesna her 3000 akçe için bir cebeli yetiştirmekle mükellefti. 4. Yurtluk: Tersane mensuplarının yahut bir kalenin muhafızlarının veya bir kasaba veya şehir memurlarının açıklarını karşılamak için verilen dirliklerdi. Sahibinin iki veya daha çok bölgenin öşrünü öğrenim yetkisi vardı. 5. Ocaklık: Asıl itibariyle yurtluktan farklı olmayıp ocaklık sahibi öşür vergisi yanında gümrük gibi bazı resim ve vergilerin de toplanmasına yetkiliydi. Gerek yurtluk ve gerekse ocaklık verilmesi hudutları muhafaza ve özellikle âni savaşta ordu gelinceye kadar mücadele veya asıl ordu yetişince ona iltihak ederek onunla birlikte nihaî zafere kadar harbe iştirakten ibaretti. Dirlik sahiplerinin yetkileri: Dirlik teşkilâtında hak sahiplerine “sâhib-i ard” yani toprak sahibi denirdi. Bunlar o dirliğe iç olanlardan biri arazisini satacak olursa bu satışta tapu memuru vazifesini görürdü. Sâhib-i ard öşrü kendisine tahsis edilen toprakları reâyânın (bu toprakları ekip biçen halkın) vazifesini yapmadığı vakit hükümdara vekâleten onun elinden alıp başka birisine verebilirdi. Dirliklerin çöküşü ve ilgâsı: Devlete büyük faydaları olan Dirlik Teşkilâtı Üçüncü Sultan Mehmed Han devrinden itibaren zayıflamaya başladı. Bunun sebebi dirlik sahiplerine normal (asker) yetiştirme külfeti dışında başka mükellefiyetler yüklenmesi olmuştur. Bu çok önemli müessesenin ıslahı yoluna gidilmişse de bir türlü düzeltilemedi. Nihayet 1839 tarihli Tanzimat Fermanı ile bütün dirlikler kaldırıldı. Bu fermanla memur maaşlarının hazineden verileceği ilân olundu ve var dirliklerin sâhib-i arzlarını mağdur etmemek için dirliklerin hasılatı kayd-ı yaşam şartıyla onlar lehine gelir olarak maaş şeklinde bağlandı. Daha sonra 1858 (H. 1274) tarihli “Arazi Kanunu” çıkarılmıştır. Bu kanundan önce Hicrî 892 senesinde hazırlanmış olan “Hüdâvendigâr Livâsı Kanunnâmesi” Hicrî 922 tarihli “Biga Livâsı Kanunu” Hicrî 935’te hazırlanmış olan “Aydın Livâsı Kanunu” ve Hicrî 935 senesinde yürürlüğe konulan “Kütahya Livâsı Kanunu” vardı. 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi hazırlanırken 1849 tarihli Ahkâm-ı Mer’iyyeden oldukça istifade edilmiştir. 1858 tarihli Arazi Kanunnâmesi Osmanlı Devleti dönemindeki beş sınıf toprak rejimini aynen almıştır. Bunlar; mülk topraklar mîrî topraklar vakıf topraklar metruk (terkedilmiş) topraklar ve ölü topraklardır. 1858 Arazi Kanunnâmesi’nin yanında daha sonra birçok yasa çıkarılmıştır. Bu kanunlar doğrudan doğruya toprak kanunu sayılmamakla birlikte toprak konusuna ilişkin bazı hükümler ihtiva ediyorlardı.
|