Forumbulteni.Com     forum  

Geri Git   Forumbulteni.Com > > >
Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Ara

Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 14.Ocak.2019, 03:32
BuraK BuraK isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Moderator
 
Üyelik tarihi: 14.Ocak.2019
Mesajlar: 660
Standart Osmanlı Devletinde Müderris

Osmanlı Devletinde Müderris Medreselerde ders veren öğretim üyesi profesör. Arapçada “ders” mastarından gelen müderris kelimesi ders veren öğretmen ve ders vermeye yetkili bilim sahibi kimse manâsındadır. Tarihte devrin okul ve medreselerinde eğitim ve öğrenimini tamamlayıp icazet (diploma) aldıktan sonra medreselerde ve camilerde din ve fen ilimlerini ders vererek öğretenlere müderris adı verilmiş; makamlarına da müderrislik denilmiştir. Müderris tabiri daha ziyade onuncu asırdan sonra yaygınlaşmıştır. Devlet adamları yanında halktan da medrese kuranlar oldu. Onuncu asırdan itibâren Mâverâünnehir ve Bağdat başta olmak üzere bütün İslâm âlemine yayılan medreselerde muhtaç talebenin geçimi sağlandı ve hocalara ücret verildi. Büyük Selçukluları takiben medreselerin kurulması Türkiye Selçukluları Anadolu Beylikleri ve Osmanlı Devleti'nde de artarak devam etti. Osmanlı Devletinde medreseyi bitiren öğrenci için ilmiye sınıfı dahilinde iki iş vardı. Bir kimse ya kadılık mesleğini seçer veya müderrislik için mülâzemete başlardı. Kadılık mesleğini seçen en küçük kaza merkezlerinden birinde görev alırken müderrislik yoluna giren de en düşük gündelikli medreseye tayin olunurdu. Tabii ki kadılığın “naiplik” devresi olduğu gibi müderrisliğin de “mülâzemet” dönemi vardı. Her iki dalda da ilmiye mensupları çaba ve başarılarına göre yükselerek daha üst payeler elde ederlerdi. Medreseler okutulan kitaplara ve bahsedilen bilim dallarına göre kendi aralarında sıralanırken kaza merkezleri de nüfuslarına göre sınıflandırılırdı. En yüksek pâyeli medreseler Sahn-ı Semân medreseleriydi. Bu medrese müderrislerinin dereceleri de en yüksek dereceydi. “Mevleviyet kadılıkları” denilen İstanbul Bursa Kahire gibi kadılıklara da en üst pâyeye sahip kadılar tayin edilirdi. Müderrisler ve kadılar bu seviyede eşit payelere sahip olurlardı. Bunların ikisinden en bilgili ve kabiliyetlisi Anadolu kazaskeri olurdu. Müderrisler okuttukları derslerden herhangi bir mevzu, bahis üzerinde öğrencilerine münazara yaptırırlar sonunda iki yan arasında hakem olup görüşlerini söylerlerdi. Danişmendler arasından ve en liyakatli olanlardan seçilen yardımcılarına “Muîd” denirdi. Muîdler hem müderrisin derslerini tekrarlar hem de danişmendlerin disipliniyle meşgul olurlardı. Sahn-ı Semân muîdleri ayrıca Tetimme medreselerinde ders verirlerdi. Müderris tayininde vücut zihin ve ıra özelliklerine bakılır; simasının sempatik akıllı kültürlü anlayışlı adaletli iffetli cömert ve gözü gönlü tok olmasına dikkat edilirdi. Bunun yanında hâl devinim ve huy güzelliğiyle talebelerine örnek olması istek edilirdi. Zamanın en usta kimseleri arasından seçilen müderrisler dersi talebelerinin anlayacakları seviyede tutarlardı. Bilmediği şeyler hakkında soru sorulduğu vakit tereddütsüz “bilmiyorum” demekten çekinmezlerdi. Talebesinin kendi kendine iş yapabilecek bir şahsiyet olarak yetişmesine çalışırlardı. Aç ve susuzken tasalı öfkeli üzüntülü veya sıkıntılı zamanlarda ders vermezlerdi. Talebelerine eşit muâmele ederler iltimas ve ayırım yapmazlardı. Müderrislerin idareciler ve kamu arasında yüksek itibarları vardı. Başlarına tülbentle sarılmış büyük sarıklar giyerler ucunu iki omuzları arasından aşağı sarkıtırlardı. Daha çok ak cübbe giyerler elbiselerinin pak ve düzgün olmasına çok dikkat ederlerdi. Müderrislerin derecelerinin ilerlemesi Fatih devrinde beşer akçe ile sağlanırken On altıncı asırda otuzlu pâyesine kadar beşer akçe ondan sonra onar akçe ile olurdu. Bir müderris kimi sahip olduğu akçe ile tekrar o seviyedeki diğer bir medreseye tayin edilirdi. Bir müderrisin bulunduğu seviyeden üst pâyedeki bir medreseye terakki etmesinde (ilerlemesinde) ani çok istekli bulunursa aralarında sınav açılırdı. İmtihanlar Rumeli ve Anadolu kazaskerleri huzurunda ve çoğunlukla İstanbul’da Zeyrek Ayasofya ve Vefa camilerinde yazılı ve sözlü olarak yapılırdı. Yazılı sınav için bir kitapçık (tez) hazırlanır mülâkatta umumiyetle muteber bir fıkıh kitabı olan Hidâye’nin bölümlerinden okutulup sorular sorulur ve üstün görülen seçilirdi. Fatih’in Sahn-ı Semânına talip olanlar ise “Üç fenden” yani fıkıhtan Sâdeddîn Teftazânî’nin Telvîh adlı eserinden ve kelâmdan Kâdı Adûdüddîn-i Îcî’nin (Mekâvıf) belâgatta Sekkâkî’nin Miftâh’ul-Ulûm adlı eserinden sınav olurlardı. Hiçbir müderris şart-ı vâkıf hilâfına (işin ehli olmadan) medreseye tayin edilmezdi ve vakfiyede müderrise yevmiye kaç akçe tespit edilmişse ondan aşağısı verilmezdi. Ancak medresenin pâyesi yükseltilerek müderrise daha yüksek bir yevmiye verilebilirdi. Bu durumda yükselen yevmiye vakfın geliri müsaitse ondan değilse başka vakıfların zevâidinden (gider fazlasından) veya devlet hazinesinden sağlanırdı. Osmanlı medreselerindeki görevli müderrisler aldıkları son akçe üzerinden tekaüde (emekliye) ayrılırlardı. Osmanlı Devletinde başta padişah ve devlet adamları bilim sahiplerine (âlimlere salihlere velilere) karşı büyük bir saygı ve hürmet duyuyordu. Çünkü âlimler Kur’ân-ı kerimde ve Hadîs-i şerîflerde övülmüşlerdi. Bu saygı ve anlayış devam ettiği müddetçe devlet ve ulus gelişip güçlendi yükselmeye devam etti. İlim adamları da âlimliğin şeref ve haysiyetini ayağa düşürecek hareketlerden sakındılar ve devlet adamlarına gereğinden çok ve yersiz iltifatlarda bulunmadılar. Ancak vazifeleri icabı ihtiyaç kadar onlarla beraber oldular. Diğer zamanlarda onlardan ırak durmayı ve ilimle meşgul olmayı tercih ettiler. Medrese ve müderrisler insanı dünyanın esiri yapmadan onun fatihi ve sahibi yapma vazîfesini gördüler. Osmanlı da bu temeller üzerinde din ve devlet adamlarını en mükemmel bir şekilde yetiştirdi. Ferdî kabiliyete göre ferdî öğretim yapmayı hedef saha plân ve programlardan daha mükemmel bir metod geliştirerek tatbik etti. Bugünkü çağdaş pedagojinin de tavsiye ettiği bir tarzda sınıf geçme yerine ders geçme yolunun seçilerek mezuniyeti yıllara değil yetenek ve çalışkanlığa bağladı. Dolayısıyla medreselerde okuma süresi hoca (müderris) ve talebelerinin gayretine bağlı olarak uzayıp kısaldı. Zeki ve çalışkan bir öğrenci tahsilini çabuk tamamlayıp kısa zamanda mezun olmuş ancak devlet memuru olabilmesi için belli bir yaş aranmıştır. Medreselerde genel derslerin yapıldığı sınıflarda öğrenci sayısı yirmiyi geçmemiştir. Bu vaziyet derslerin tekrarlarla karşılıklı soru ve cevaplarla daha iyi anlaşılma imkânını hazırlamış ve talebeye ufuklar açmıştır. Üniversite reformu ile de müderris unvânı kaldırıldı.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
devletinde, müderris, osmanlı


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Forum Jump


Tüm Zamanlar GMT Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 18:49.


mersin escort alanya eskort