Türkiye Cumhuriyeti (6Bölüm)
Türkiye Cumhuriyeti (6.Bölüm) SCF'nin iktidar olma temayülünün yarattığı hava, CHF mensuplarını rahatsız etmiş ayrıca mahalli seçimlerdeki yolsuzluk iddiaları mecliste katı tartışmalara sebep olmuş, giderek büyüyen bu tartışmalar Mustafa Kemal Paşa ile Ali Fethi Beyi karşı karşıya getirmiştir. Bu menfi gelişmeler karşısında, Ali Fethi Bey 17 Kasım 1930'da Dahiliye Vekâleti'ne verdiği dilekçede; "...fırkanın,Gazi hazretleriyle siyasî sahada karşı karşıya gelmek vaziyetinde kalabileceği anlaşılmıştır" diyerek SCF'nin feshine karar verildiğini açıklamıştır. SCF'nin kendi kendini kapatmasıyla, TCF'ndan sonra çok partili siyasî hayata geçiş için yapılan ikinci teşebbüs de başarısızlıkla sonuçlanmıştır. SCF'nin kapanmasından sonra CHF ileri gelenleri daha katı bir tek parti yönetimi anlayışıyla siyasî iktidarı 1950 yılına kadar ellerinde bulunduracaklardır. TCF ve SCF'nin siyasî hayatımızda önemli izleri olmakla birlikte bu partilerin dışında kurulmuş veya kurulma teşebbüsünde bulunulmuş partiler de mevcuttur. Ancak kurulan bu partilerin gerek mecliste gerekse halkoyunda çok önemli etkileri olmadığı söylenebilir. TCF ve SCF'nin yanı sıra 1930'da Ahali Cumhuriyet Fırkası, Türk Cumhuriyet Amele ve Çiftçi Partisi, Lâyık Cumhuriyetçi İşçi ve Çiftçi Fırkası gibi siyasî teşekküller kurulmuşsa da bu partilerin çalışmalarına ruhsat verilmemiştir. d-Şeyh Sait İsyanıŞeyh Sait İsyanı, 13 Şubat 1925 günü Genç ilinin Ergani ilçesine bağlı Piran köyünde başlamıştır. Kısa zamanda genişleyen başkaldırı hareketi bölgede etkili olmuştur. İsyancılar önce Genç'i, daha sonra Muş, Çapakçur, Elazığ ve Palu'yu ele geçirdiler. 7 Mart'ta Diyarbakır'ı kuşattılarsa da başarılı olamadılar. Daha sonra ordu birliklerinin olaya hâkim olmasıyla başkaldırı hareketi gerilemeye başladı. Şeyh Sait ve isyanın elebaşıları 15 Nisanda ele geçirildi. Ancak isyanın bastırılması Mayıs ayı sonunu bulmuştur. Şeyh Sait İsyanı, diğer isyanlarda görülmeyen birtakım özellikler taşır. Olay bütün ülkeyi içine almak amacı güden Türk inkılâbına karşı yapılmış bir harekettir. Bu harekette hilâfetin yeniden kurulmasını sağlama ve saltanatı art getirme ideali de vardır. Şeyh Sait İsyanı'nın arkasında, İstanbul'da bulunan Kürt İstiklâl Komitesi Reisi Seyyit Abdulkadir ile İngilizlerin etkisi görülmektedir .Bu komite İngiltere'nin mandası altında bağımsız bir Kürt devleti kurmayı plânlamaktaydı. İngiltere himayesi altında bir Kürdistan Devleti kurulmasını, bölgenin petrol yönünden taşıdığı önemden dolayı istiyordu. Bu amaçla bölgeyi ellerinde bulundurabilmek için Kürtleri, Türklere, Araplara hatta İran'a karşı kullanabileceklerdi. Ayrıca Musul Meselesi'nin görüşüldüğü bu dönemde bir taraftan Musul halkının Türkiye ile birleşmesini önlerken, diğer taraftan başkaldırı hareketiyle Türkiye'yi siyasî istikrarı olmayan bir ülke şeklinde dünyaya tanıtmak istiyorlardı. Dönemin Başbakanı Fethi Bey, olayı bir karşı ihtilâl denemesi olarak değerlendirmiş ve sıkıyönetim tedbirlerini yeterli görmüştür. İsmet Paşa ise katı tedbirlerin alınmasında ısrar ederek, isyanı rejime yönelik ülke çapında bir devinim olarak değerlendirmiştir.2 Mart 1925'te Fethi Beyin başbakanlıktan ayrılmasıyla 3 Mart 1925'te İsmet Paşa yeni hükûmeti kurmuş, ilk iş olarak Takrir-i Sükun Kanunu'nu TBMM'ye sunarak çıkmasını sağlamıştır. Yapılan plânlı bir askerî harekât sonrasında başkaldırı tamamen bastırılmıştır. Şeyh Sait ve Seyyit Abdülkadir'in de iç olduğu isyanın elebaşıları, Takrir-i Sükun Kanunu ile kurulan İstiklâl Mahkemelerinde yargılanarak idama mahkûm olmuşlardır. Cumhuriyet döneminde meydana gelen en önemli başkaldırı hareketi şüphesiz Şeyh Sait İsyanı'dır. Takrir-i Sükûn Kanunu'nun çıkarılmasına sebep olması bunun en çarpıcı delilidir. Ancak 1924 ile 1938 yılları arasında meydana gelen ve genelde Kürt kaynaklı başkaldırı hareketleri de vardır. Bu ayaklanmaların hedefi daima rejime yönelik bir mahiyet arz etmiştir. Bu ayaklanma hareketleri şunlardır:1) Nasturi Ayaklanması 12-28 Eylül 19242) Şeyh Sait Ayaklanması 13 Şubat- 31 Mayıs 19253) Raçkotan ve Raman Tedip Har. 9-12 Ağustos 19254) Sason Ayaklanması 1925-19375) Birinci Ağrı Ayaklanması 16 Mayıs-17Haziran 19266) Koçuşağı Ayaklanması 7 Ekim - 30 Kasım 19267) Mutki Ayaklanması 26 Mayıs-25 Ağustos 19278) İkinci Ağrı Harekâtı 13 -20 Eylül 19279) Bicar Tenkil Harekâtı 7 Ekim -17 Kasım 192710)Asi Resul Ayaklanması 22 Mayıs - 3 Ağustos 192911)Tendürük Harekâtı 14 -27 Eylül 192912)Savur Tenkil Harekâtı 26 Mayıs - 9 Haziran 193013)Zeylan Ayaklanması Haziran - Eylül 193014)Oramar Ayaklanması 16 Temmuz - 10 Ekim 193015)Üçüncü Ağrı Harekâtı 7-14 Eylül 193016)Pülümür Harekâtı 8 Ekim -14 Kasım 193017)Menemen Olayı 23 Aralık 193018)Tunceli (Dersim) Tedip Har. 1937-1938Bu ayaklanma hareketleri içerisinde Nasturi Ayaklanması ve Menemen Olayı Kürtlerle ilgili değildir. e-Takrir-i Sukûn Kanunu ve İzmir Suikast Girişimi :Takrir-i Sükun Kanunu, Şeyh Sait İsyanı'nın yarattığı tehlikelere ve ülkede Türk inkılâbının gerçekleşmesine karşı çıkan bütün unsurları ortadan kaldırmak amacıyla çıkarılmıştır. 4 Mart 1925'de, İsmet Paşa Hükûmeti'nin Meclis'e verdiği önergenin 578 sayı ile kanunlaşması sonucu, iki yıllık bir süre için yürürlüğe konmuştur. Ancak daha sonra iki yıl daha uzatılarak 4 Mart 1929'a kadar yürürlükte kalması sağlanmıştır. Üç maddeden oluţan Takrir-i Sükun Kanunu'nun çıkarılması sırasında muhalefet, kanunun "anayasaya aykırılığı" ve "temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik olduğu" gerekçesiyle tepki göstermiştir. Muhalefetin rahatsız olmasındaki temel sebep hükûmetin meclise sunduğu teklifle, birisi başkaldırı bölgesinde diğeri ise Ankara'da kurulması öngörülen "İstiklâl Mahkemeleri" konusu olmuştur. Görüşmeler sonunda yapılan oylamada kanun, 22 ret oyuna karşılık 122 oyla kabul edilmiştir. 117 nolu Meclis kararıyla da Ankara İstiklâl mahkemesi ve ayaklanma bölgesinde de Şark İstiklâl Mahkemesi kuruldu. Şark İstiklâl Mahkemesi'nin vereceği idam kararlarında TBMM'nin onayı gerekmiyordu. TBMM, 7 Mart 1925'te ise her iki mahkemenin başkan, üye ve savcılarının seçimini yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa'nın yasa ile ilgili görüşleri şöyledir: "Takrir-i Sükun Kanunu'nu ve İstiklâl Mahkemelerini bir baskı vasıtası olarak kullanacağımız düşüncesini ortaya atanlar ve bu düşünceyi benimsetmeye çalışanlar oldu. Biz, alınan ama kanuni olan bu olağanüstü tedbirleri, hiçbir vakit ve hiçbir şekilde kanunun üstüne çıkarmak için bir vasıta olarak kullanmadık. Aksine memlekette huzur ve güveni sağlamak için uyguladık". TBMM ilk dönem milletvekillerinden Ziya Hurşit ile Çopur Musa, Lâz İsmail ve Gürcü Yusuf'un 17 Haziran 1926 günü Mustafa Kemal Paşaya bir suikast girişiminde bulunacaklarının ihbar edilmesi üzerine, suikasti yapmakla görevli olanlar yakalandılar.
|