Türkiye Cumhuriyeti (2Bölüm)
Türkiye Cumhuriyeti (2.Bölüm) 3-Türk İnkılâbıLozan Barış Andlaşması, Millî Mücadele hareketinin askerî ve siyasî açıdan başarıyla tamamlanmasını, yeni Türk devletinin milletler arası toplulukta tanınmasını sağlayan önemli bir vesikadır. Umumi olarak Misak-ı Millî ilkelerinin gerçekleştiği Lozan sonrasında, millî devlet, siyasî, sosyal ve ekonomik alanda mecburi hale gelen yeni bir teşkilatlanmaya gidecektir. Mustafa Kemal Paşa'nın "Türk milletini son asırlarda art bırakmış olan müesseseleri yıkarak, yerlerine milletin en yüksek medenî icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri koymak" şeklinde tanımladığı Türk İnkılâbında esas amaç, millî çağdaş bir devlet hâline gelmek olarak tespit edilmiştir. Türk inkılâbında, batılı anlamda millî bir cemiyet yaratmada, nazarî de olsa, millîlik ile medeniliğin bir bütün olarak ortaya çıktığı ve birbirine bağlı iki kavram olduğu görülür. Saltanatın kaldırılmasından sonra Cumhuriyetin ilânıyla, Mustafa Kemal Paşa'nın "Medeniyet yolunda yürümek, muvaffak olmak hayatın şartıdır" prensibinin gerçekleşmesinde önemli bir adım atılmıştır. Cumhuriyetin ilânı ise her şeyden önce, kurulan yeni devletin bir "Millî Türk devleti" olduğunu ve devlet kültürünün Türk benliği ve gelenekleri üzerine kurulması gerektiğini ortaya koymuştur. Cumhuriyet rejimi ve Türk millî devlet fikri Mustafa Kemal Paşa'nın en başta gelen esas inkılâpları olmuştur. Onun yaptığı diğer inkılâplar, bu esas inkılâpları tamamlayan yenilikler mahiyetindedir. A-Saltanatın Kaldırılmasıİtilâf Devletleri, 28 Ekim 1922'de Lozan'da toplanacak barış konferansına B.M.M. Hükûmetiyle beraber İstanbul Hükûmeti temsilcilerini de çağrı etmişlerdi. İtilâf Devletleri'nin bu davranışı Ankara ve İstanbul Hükûmetleri şeklinde iki ayrı otoritenin varlığını kabul ettirerek, ülkede ikilik yaratmak suretiyle Millî Mücadele Hareketini başarısızlığa uğratmak amacını taşımaktadır. Ancak bu teşebbüs, 1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasıyla sonuçlanan Büyük Millet Meclisi kararının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Tevfik Paşa, Sadrazam unvanıyla 29 Ekim 1922'de BMM Başkanlığına çektiği telgrafta Lozan görüşmelerine İstanbul Hükûmeti temsilcilerinin de katılımını talep etmişti. Mustafa Kemal Paşa, konuyu 30 Ekim 1922 tarihli BMM Umumi Kurul görüşmelerine getirdi. Toplantıda iki ayrı görüş çarpışmıştır. Birinci öbek milletvekillerinden Antalya Mebusu Rasih Bey (Kaplan), Hakkari Mebusu M.Müfit (Kansu) Bey ve Sıhhıye Vekili Dr. Rıza Nur Bey'in dile getirdikleri görüş: "Bab-ı Ali ve padişahın hükümsüzlüğü" şeklindeydi. İkinci öbek liderlerinden Erzurum Mebusu Hüseyin Avni (Ulaş) Bey'in anlatım ettiği görüş ise; "Tevfik Paşa'nın telgrafına ret cevabı yeterlidir, başka bir işleme gerek yoktur" ţeklindeydi. Dr. Rıza Nur'un hazırladığı, Mustafa Kemal Paşa'nın da aralarında bulunduğu 82 mebusun imzasını taşıyan önergede "Osmanlı İmparatorluğu ve Sultanlığın devrildiği, Teşkilât-ı Esasiye kanunu ile hükümranlık haklarının millete ait bulunduğu" görüşü yer almıştı. Oya sunulan bu önerge İkinci öbek milletvekillerinin toplantıya katılmaması nedeniyle yeterli çoğunluk sağlanamamış ve kabul edilmemiştir. 1 Kasım 1922'de tekrar toplanan mecliste gerek Dr. Rıza Nur'un gerekse aynı gün verilen 26 imzalı Hüseyin Avni Bey'in önergeleri üzerindeki tartışmalar sırasında Mustafa Kemal Paşa konuya müdahale ederek geniş bir konuşma yaptı. Bu konuşmadan sonra konuyla ilgili önergeler,Teşkilât-ı Esasiye, Şer'iye ve Adliye Komisyonlarına gönderildi. Bu komisyonlar ortak olarak derhal toplandı. Komisyon görüşmelerinde bir kısım mebusların hilâfet ve saltanatın ayrılmasına karşı çıkmaları üzerine Mustafa Kemal Paşa söz alarak şu konuşmayı yaptı. "...Türk milleti hâkimiyet ve saltanatını fiilen kendi eline almış bulunuyor. Bu bir oldu bittidir. Söz konusu olan, millete saltanatını hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele, zaten oldu bitti hâline gelmiş olan bir gerçeği kanunla ifadeden ibarettir. Bu mutlaka olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabiî olarak karşılarsa, sanırım ki müsait olur. Aksi takdirde, tekrar gerçek,usulüne müsait olarak anlatım edilecektir. Fakat belki de bazı kafalar kesilecektir". Bu konuşma üzerine komisyonda çözüme kavuşan konu, sür'atle tasarı hâline geldi ve aynı gün ikinci oturumda umumi kurula sunuldu. Tasarı oy birliği ile kabul edilerek 1 Kasım 1922 tarihinde kanunlaştı. 308 sayılı kanunla hilâfet ve saltanat ayrılmış, hilâfete dokunulmamış, saltanat ise kaldırılmıştır. Gerçekte saltanatın kaldırılması,16 Mart 1920'de sona eren, Osmanlı saltanat makamının sahip olduğu "hâkimiyet" mefhumunu çok daha önce 1921 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu ile Türk milletine intikalini sağlayan inkılâp hareketinin son halkasıdır. Saltanatın kaldırılması ile İstanbul'da Tevfik Paşa kabinesi 4 Kasım 1922 de toplanarak istifa etmiş,17 Kasım 1922 'de de son Osmanlı Sultanı Vahdettin İngiliz himayesinde ülkeyi terk etmiştir.
|