Forumbulteni.Com     forum  

Geri Git   Forumbulteni.Com > >
Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Ara

Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 14.Ocak.2019, 04:57
MusluM MusluM isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Moderator
 
Üyelik tarihi: 14.Ocak.2019
Mesajlar: 235
Standart Üniversite Öğrencilerine Tavsiyeler

Üniversite Öğrencilerine Tavsiyeler İçindekiler: 1- Umumi Bir Bakış2- Kıssadan Hisse3- Sınavlar Meselesi4- Derslerde Not Tutma Alışkanlığı Kazanma (daha doğrusu kazanamama)5- Siyasi gruplar:6- Üniversite Hocaları:7- Nasihatler yahut Nedamet Rüzgârları: 8- Son Söz Yerine Bu yazı; gideceğiniz şehirlerde sizi ne bekliyor, nasıl bir ortam ile karşılaşacaksınız, hangi şartlarda hangi durumlar ortaya çıkabilir, ne kadar masrafınız olur, manen ve maddeten ne kazanabilir ne kaybedebilirsiniz gibi sorulara umumi bir bakış açısından bakarak cevaplamaya çalışacak. Ailenizden ilk defa ayrılıyorsanız ilk birkaç ay – özellikle kızlar – büyük bir boşluk yaşayacaksınız; çünkü tanıdığınız nerdeyse hiç kimse olmayacak gittiğiniz şehirde. Yıllardır birlikte olduğunuz anne-babanız ve diğer arkadaşlarınız artık YOK. Yepyeni bir şehir, yüzleri hiç tanıdık gelmeyen bir sürü insan; hatta konuşma tarzları (ağızları) geldiğiniz yerden çok farklıysa konuşmalarını bile anlamadığınız pek çok insan etrafınızda cirit atıyor olacaktır. İki üç senedir hayaliyle kasıp kavrulduğunuz üniversite, onun için her gece uykuya dalmadan önce kurduğunuz bir kağnı düş sizin için tam bir düş kırıklığına dönüşebilir; buna hazır olun. Nasıl ki ortaokuldan liseye geçtiğinizde yeni arkadaşlarla karşılaşıp onlarla kaynaşmaya çalıştıysanız üniversitede de aynısı olacaktır; ama tek farkla: Lisedeki arkadaşlarınızın nerdeyse tamamı, aynı şehri paylaştığınız nasıl davranacağını az çok bildiğiniz kişilerdi; bu, üniversitede böyle olmayacaktır. Kimi doğu, kimi batı, kimi de güney yaşam tarzlarına göre yoğrulup gelmiş kişiler. İlk birkaç ayda birbirinize doğal olarak soğuk olacaksınız. Ben size şunu söyleyeyim: Bu birkaç ayda kiminle içten olursanız genelde onunla sürüyor arkadaşlığınız. Bit-tecrübe sabit Ha bu, başka kimselerle arkadaşlık kurmayacağız anlamına mı gelir? Doğal ki hayır. Ben yazının başında da dediğim gibi umumi bir bakış açısından bakıyorum. Şehir tanıma ve arkadaş edinmeye çalışma esnasında ziyadesiyle çok nakit harcayabilirsiniz, ben şimdiden uyarayım da siz ona göre davranın bütçenizi kısın Gittiğiniz şehirde size yaklaşan, sizinle içten olmaya çalışıp arkadaşlık kurmaya çalışan herkese öyle saf gibi inanmayın hemen. “Tamam, bu benim en yakın arkadaşım olacak gibi, yahu seni Allah mı gönderdi?” gibi sözleri söylemeden önce iki defa düşünün, belki Allah göndermemiştir. Eğer daha önceden tecrübeniz yoksa ilk yıl kesinlikle eve çıkmayın. Bekleyin bir yıl daha, sonra müsait kişileri bulduğunuzdan emin olursanız onlarla eve çıkabilirsiniz. Eve çıkacağınız arkadaşları çok ama çok iyi seçip eleyin. Şu ana kadar ev kiralayıp da sonradan araları bozulduğu için evden ayrılmayan çok az kişi duydum ben. Eve çıktığınız en içten arkadaşınız, size bir anda düşman kesilebilir. Toplum iyiden iyiye menfaatçiliğe yöneliyor, artık maalesef “karşılıksız” bir şeyler yapma durumu çok az kişide gözlenen bir meziyet. Paranın dünyayı döndürdüğü gerçeği insanların kişiliklerinden çok rahatlıkla anlaşılabiliyor. Türkiye’nin en dürüst en imanlı şehri olarak düşündüğüz şehirde bile –hangi şehirse artık- çıkarını gözetmeyen bir Allah’ın kulu yok desem yeridir; bu yüzden gideceğiniz şehirlerde kişilere yaklaşırken dikkatli olun Kıssadan Hisse: Mevlana ve müritleri bir gün yolda yürürken koyun koyuna yatmış, öyle içten öyle sıcak öyle dostane görünen birkaç köpeğe rastlarlar. Müritleri Mevlana’ya: “Efendim şunlardaki arkadaşlığı, içtenliği görüyor musunuz?” derler. Mevlana o an taşı gediğine kor: “Onların arasına bir kemik atın da o vakit görün onlardaki dostluğu.”İşte köpekler için kemik neyse insanlar için de nakit odur maalesef. Herhangi bir menfi durumla karşılaşmamak için, o zamana kadar getirdiğiniz değerleri kaybetmemek için, menfi gördüğünüz durumların potasında eriyip kaybolmamak için başka bir şehre okumaya gitmeden önce kendinizi ve kişiliğinizi bir daha gözden geçirin ve gerekirse elinize bir kâğıt alın ve yazın “Benim inancım şudur, hayata dair bakış açışım budur, şahsiyetim şunlara ruhsat verir bunlara ruhsat vermez” vs. gibi düşüncelerle kendinizi denetim edin. Ben size değişmeyin demiyorum ki,olurda gittiğiniz üniversiteden mezun olma durumuna gelirseniz geriye dönüp bakınca fikirlerinizin, ideallerinizin vb ne kadar olgunlaştığını ve değiştiğini göreceksinizdir. O kadar felsefe okudunuz, feylesofun biri ne diyordu: “Bir nehirde iki kez yüzülmez” Yazının başlarında biraz menfi taraftan baktık duruma. Belki vaziyet ilk başta anlattığım gibi olmayacak, sonuçta her şeyin kişide bittiğine inanırız ya da kendi adıma konuşayım ben inanırım. O kadar yıl uğraştınız, günde bilmem kaç saat çalıştınız ve nasip oldu tercihleriniz arasında yer saha bir üniversiteye girdiniz. Üniversitenin bulunduğu şehre adım adım yaklaşıyorsunuz, heyecanınız katbekat artıyor. Üniversitenin bulunduğu şehre doğru arabanın içinde giderken lüzumlu belgeleri defalarca denetim etmekten kendinizi alamıyorsunuz, “Acaba bir noksan var mı?” diye sürekli düşünüp duruyorsunuz. Hâsılı, ilgili fakülteye vardınız, kaydınızı yaptırdınız ve şöyle bir göğsünüzü gerip “Pehh al işte ben de üniversiteli oldum sonunda” demenin keyfini yaşıyorsunuz. Eğer içinizde üniversiteyi bünyesinde bulunan binaların ihtişamına göre değerlendiren birileri varsa derhal o içindeki hisleri atsın kurtulsun onlardan. Evet, binaların göze hitabı da önemlidir; ama bir yere kadar. Üniversiteler ilim yuvası (!) olmalıdır, asıl iş, ilim yapmak, üretmek olmalıdır; ama, fakat bizim üniversitelerin büyük çoğunluğu için bu geçerli olmuyor, olamıyor. Bu konuda konuşarak bu yazıyı kirletmek istemem. Üniversite hakkında ilk izlenimleriniz doğal olarak görünüşüne yönelik olacaktır, nerdeyse her insanın karşısındakini değerlendirmesi gibi; ama unutmayın ilk izlenimler her vakit aldatıcıdır. Mesela, ben Selçuk Eğitim Fakültesi’ne ilk girdiğim vakit “Bu ne yav , idadi gibi binaları var.” dedim kendi içimden; ama çok geçmeden bu hissim geçti gitti. Sınavlar Meselesi: Çoğunuzun bildiği gibi idadi yıllarındaki yazılılar, üniversitede vize ve final adını alır. Not sistemi, vize ve finallerin uygulanışı gibi durumlar üniversiteden üniversiteye hatta fakülteden fakülteye değişiklik göstermektedir. Kimi, çan eğrisini; kimi mutlak değerlendirmeyi kullanır. Kimi fakülte bir dönemde bir vize ve bir final yaparken kimi fakülte ise bir yılda sadece bir vize bir final yapar bazıları ise iki vize bir final yapar. Her ne kadar üniversitenin umumi bir sınav anlayışı ve not değerlendirme sistemi varsa da yukarda saydığımız durumlar hocadan hocaya değişiklik gösterebilir, yani isteyen hoca vize yapmaz sadece final yapar, tamamen kendi inisiyatifine kalmıştır durum. Bunu bağlı bulunduğunuz bölüme gittiğiniz vakit ayrıntısıyla öğrenirsiniz. Üniversitenin ve fakültelerin belli bir sisteminin olduğu; ama tekrar derse giren hocanın elinde bulunan diğer bir vaziyet ise, devam zorunluluğudur. Bunu da gittiğiniz vakit size açıklarlar. Sınavlara çalışma hususuna gelince genelde yeni gelenler üstlerinden henüz ÖSS / YDS çalışma alışkanlığını atamadıklarından ilk dönem sıkı bir çalışma uygularlar. Vizelere iki üç hafta önceden çalışmaya başlarlar ve çok idealisttirler. “Profesör olacağım, o da yetmez Ordinaryüs olacağım” diyecek kadar idealisttirler, iyi bir şeydir; ama bir süre sonra bu isteklerinden yapıt kalmaz maalesef. 3. ve 4. sınıfa doğru KPSS telaşı alacağından bu idealistlik söner. Doğal ki herkes için geçerli değildir bu. İkinci dönem geldiğinde öğrenci bakar ki etrafından kimse çalışmıyor ve herkes son güne bırakıyor o da bu duruma çabucak ayak uydurur. Sınavların zorluğuna –daha doğrusu öğrencinin kafasındaki zorluğa- göre sınavdan kaç gün öncesinde çalışılacağına karar verilir. Bu, kimi bir hafta kimi 2 gün önce kimi de son gündür; hatta eğer sınav saati öğleden sonra ise sadece sınav sabahı çalışanlar da görülmemiş değildir. Gerçekten espri değil ha; ama doğal bu anlattığım durum, eğitim fakültesi öğrencilerinin geneli için geçerlidir; yoksa mühendisliklerde ve fen-edebiyat fakültelerinde vaziyet asla ve kat’a böyle değildir. Oradakilerin çalışmaktan –tabirimi hoş görün- anası ağlar. Bir de eğitim fakültelerinde bulunulan öğretmenliğe göre de sınavlara çalışma durumu değişebilir ve doğal hocaya göre de. Hâsılı gidip görüp durumu kendiniz çözümleyeceksiniz. Derslerde Not Tutma Alışkanlığı Kazanma (daha doğrusu kazanamama)Hep bir umuttur işte bizi yaşatan, not tutma alışkanlığını fukara öğrencinin ekmeğidir. Hep tutmak ister; ama her vakit araya bir şeyler girer, ya başı ağrır ya da yazan yerleri ağrır. 30 kişilik bir sınıfta bir elin 5 parmağını geçmez not tutanların sayısı. Bunun da 4’ünü kızlar oluşturur zaten. Ama doğal ki her vakit önerilen bir durumdur, tutulması gerçekten çok önemlidir; ama işte pek tutulmaz bu öneriler de. Sınav zamanı yaklaştığı vakit pervanenin mum ışığı etrafında döndüğü gibi notsuzlar da notu olanların etrafında adeta pervane olur ve sınıf içi kaynaşma oranı sınav zamanları ayyuka çıkar. Önceden sana selam bile vermek istemeyen zat-ı muhterem ile ani kanka oluverirsiniz. Ha doğal ki düzenli şekilde özene bezene not tutup da bunu vermek istemeyen ve hatta vermeyenler de yok değildir. Haklıdırlar da. Gelelim nasıl not tutulacağına dair ön şartlara: 1- Bir defter bir kalem ve keskin bir kulak 2- Hocanın üstüne basa basa anlattığı şeyler başta olmak üzere hocanın ağzından her çıkana kulak kesilmek3- Hocanın her dediğini not etmemek, sadece belli başlı noktaları kaydetmek4- Kısa kısa not tutmak5- Notları kendinize özel bir sistemde yazmak yani kendinizin anlayacağı şekilde kısaltarak ana hatlarıyla yazmak6- Eve gidince kesinlikle temize çekmek. Siyasi gruplar: Bildiğiniz gibi sadece üniversitelerde değil her yerde olan bir durumdur. İki kişinin olduğu bir yerde bile bir gruptan söz edebiliriz. Üniversitelerde de çeşitli siyasi ve dini gruplar bulunmaktadır. Kendinizin siyasi yahut dini fikrine göre bir gruba girmeniz pek sakıncalı olmayabilir, doğal ki devletin bütünlüğünü bölücü faaliyetlere katılmazsanız. O veya bu şekilde herkesin bir fikri görüşü vardır yani herkes bir tarafta yer alır; almalıdır da fikrimce; çünkü yan olmayan bertaraf olur. Benim size bu noktada nasihatim, hiçbir şekilde hiçbir gruba üye olmayın ete süte dokunmadan sağ salim üniversite hayatınızı tamamlayın ondan sonra ne yaparsanız yapın. Aslında söylenecek çok şey var; ama burada uzatmaya lüzum yok. Üniversite Hocaları: Özlü söz: “Üniversitede ders geçilmez, hoca geçilir.” Evet, özlü sözümüzün de zımnen anlatım ettiği gibi üniversitede hoca her şeydir maalesef. Umumi adı –yanılmıyorsam- öğretim üyesidir ve bu öğretim üyesi kavramı içine doktor, yardımcı doçent (yar. doç), doçent, profesör hekim (prof. dr) kavramlarını içine alır. Bunların dışında kadronun en alt basamağını asistan sonra okutman sonra araştırma görevlisi oluşturur. Bir de öğretim görevlisi vardır ki o apayrı bir şeydir, boş verin. Hoca isterse dersten geçersiniz, isterse derse gelmeyebilirsiniz, isterse sizi bırakabilir hiçbir şey diyemezsiniz . Başkasının yerine imza atmanıza göz yuman hocalar da olabilir, göz yummayan ve imza atıldıktan sonra sınıfı sayıp imza atanı öğrendikten sonra ona bilumum lafları sayıp o kişiyi sınıfın ortasında yerin dibine geçiren hocalar da olabilir. Hocalar hakkında pek çok üniversite efsanesi mevcuttur. Hocalarla mümkün mertebe iyi geçinmeye bakın. Doğal ki çok sinirli hocalar da vardır ağzınızı açtırmaz ders esnasında, çok şeker hocalar da vardır arkadaş gibi konuşabilirsiniz çok samimidir. Eğer hakkını verip profesörlük makamına yükselmişse bir hoca, onun önünden gerçekten saygı ile eğililmelidir; zira çok zor bir süreçten geçerek geliyorlar o duruma. Ama doğal ki birilerini arkasına alarak yahut siyasi sebeplerle de yükselmeyen yok değildir maalesef. Hülasa siz hocalarla iyi geçinmeye bakın; ama işi yalakalık boyutuna götürmeyin hem hoca böyle bir durumu sevmeyebilir hem de sınıfta iyi gözle bakılmayabilir size. Nabza göre şerbet verin işte. Nasihatler yahut Nedamet Rüzgârları: Bu bölümde hem kendi pişmanlıklarımı yazacağım hem de böylece size –haddim olmayarak- birkaç öğütte bulunacağım; ama nasihatlerime uymadığınız görürsen Ziya Paşa’nın şu sözleriyle muamele ederim size görürsem eğer: “Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdirTekdir ile yola gelmeyenin hakkı kötektir. “ Kendinizi geliştirin aslaØ durduğunuz yerde saymayınÜniversite araçtır, amaç olmamalıdırØØ Üniversiteniz size bir şey vermeyebilir; önemli olan sizsinizÜniversitedeØ dostluklar bir başka olur, bir başka tadı vardır dostluklarınArkadaşınızıØ iyi seçinKesinlikle ama kesinlikle ilk senenizden itibaren ikinci hattaØ üçüncü dile yönelin ve İngilizce kadar öğrenmeye çalışın, özellikle dilciler. Ben şimdi kafamı taşlara vuruyorum inanın keşke hep keşke diyorumAnaØ babanızın sizin üzerinizdeki emeği inkâr edilemez herhalde, onlar için de çalışınEtrafınıza iyi gözlerle bakın, üniversite ortamında çok ama çok şeyØ öğreneceksinizdir. Her şeyi, iyiliği ve kötülüğü daha somut bir şekilde algılayacaksınızdır. Ve 4 yahut 5 yıl sonunda kep atacağım havaya veØ mezun olup gideceğim düşüncesiyle devinim edinAsla bulunduğunuz üniversiteye lanet okumayın; yoksa geçmez o yıllar Son Söz Yerine Aklıma gelenler bunlar, noksan bıraktığım yerleri yahut farklı bakış açılarını etrafınızda bulunan ve üniversite okuyan / okumuş kişilere danışarak öğrenebilirsiniz. Hepinize en kalbi başarı dileklerimle Tercan Değerli Alıntıdır
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
tavsiyeler, Üniversite, Öğrencilerine


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Forum Jump


Tüm Zamanlar GMT Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 00:08.


mersin escort alanya eskort