İnsan Hakları İhlali Nedir ?
İnsan Hakları İhlali Nedir? İnsan hakları, bir yönüyle, devletten, insan onuruna yakışır bir yaşam standardı talep etme haklarıdır. Bu anlamda insan hakları taleplerinin muhatabı, devlettir. Devlet, egemenlik yetkisi altında bulunan herkese, insan haklarını tanıma, uygulama ve koruma yükümlülüğü altındadır. Devletin bu yükümlülüğü, yan olduğu insan hakları sözleşmeleri ile Anayasa’da belirtilir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hem 1982 Anayasası ile hem de yan olduğu sözleşmeler ile bir çok hakkı Türkiye’de yaşayan herkese tanımıştır. Dolayısıyla, herkes Türkiye’de tanınan bu hakların ihlalinden Devleti mesul tutabilir. Ancak önemli olan hangi durumlarda insan hakları ihlalinin gerçekleştiğini bilmektir. Çünkü her hak ihlali insan hakları ihlali kabul edilmez. Bir hak ihlalinin insan hakları ihlali olarak değerlendirilmesinin birinci koşulu, bu ihlalden “devletin sorumlu” olmasıdır. Devletin sorumluluğu hangi durumlarda ortaya çıkabilir? Bu soruya çeşitli ihtimaller içinde yanıt verilebilir: 1. Devlet, Anayasa ve sözleşmelerde tanıdığı bir hakkı yasalarla düzenlerken, Anayasa’da öngörülen güvencelere aykırı düzenlerse, yasayla bir insan hakkı ihlali gerçekleşmiş olur. Böyle bir ihlali denetleyecek organ Anayasa Mahkemesi’dir. Anayasa Mahkemesi’nin görevi, anayasaya aykırı olarak özgürlükleri sınırlayan yasaları iptal etmektir. Mahkeme bu iptal işlemini ya yasa yürürlüğe girdikten sonra dilek üzerine 60 gün içinde ya da yasa yürürlüğe girdikten sonra bir mahkemede kişilere uygulanırken anayasaya aykırı olduğu iddiası ile Anayasa Mahkemesine gönderildikten sonra iptal eder. 2. Yasa insan haklarına müsait olduğu halde, yasanın uygulanmasını düzenleyen tüzük veya yönetmelikler ya da diğer düzenleyici işlemler, yasaya aykırı bir şekilde, insan haklarını sınırlıyorsa, o takdirde, bu düzenleyici işlemlerle insan hakları ihlali gerçekleşmiş olur. İdarenin düzenleyici işlemlerinin yasaya uygunluğunu Danıştay denetler. Danıştay’da Anayasa ve yasaya aykırı olarak insan haklarını ihlal eden düzenleyici işlemi iptal eder. 3. Yasa ve düzenleyici işlemlerde, insan haklarına aykırılık bulunmadığı halde, idarenin bireysel işlemleri ile bir ihlal gerçekleştirilebilir. Örneğin bir kimsenin mülkiyetinin, halk yararı olmadan kamulaştırılma kararı verilmesi, mülkiyet hakkını ihlal eden bireysel bir işlem olur. Bir memurun yasada gösterilen sebepler dışında, inançları yüzünden görevine son verilmesi halinde, tekrar bir idari işlemle, insan hakları ihlaline yol açılmış olur. Bu tür ihlallere son vermenin yolu, yönetim mahkemelerine başvurmaktır. Ancak İl ve İlçe İnsan hakları kurullarına da başvurularak, bir insan hakkı ihlalinin gerçekleştiğinin tespit edilmesi sağlanabilir. Daha sonra bu tespit kararına dayanarak, idarenin yaptığı işlemi düzeltmesi de talep edilebilir veya mahkemede bu tespit destekleyici bir kanıt olarak kullanılabilir.4. Düzenleyici veya bireysel işlemler dışında idarenin eylemleri veya yargılama sürecinde de, insan hakları ihlali gerçekleşebilir. En yaygın insan hakları ihlali, idarenin eylemlerinden kaynaklanmaktadır. Bunların başında da, halk görevlilerinin kötü muamelesi ya da şeref kırıcı davranışına maruz kalmak gelmektedir. Nezarethanede dövülmek, hakarete uğramak, aç ve susuz bırakılmak; hastanede hakarete uğramak, saatlerce ayakta bekletilmek çok sık rastlanılan kötü muamele ve şeref kırıcı davranış örnekleridir. Yargılama süreci içinde karşılaşılan ihlallerin başında, yargılamanın makul bir sürede bitirilmemesi, kişinin savunma hakkından tam olarak yararlandırılmaması, mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmaması gibi ihlaller gelmektedir. 5. Halk görevlileri dışında, özel kişilerden kaynaklanan hak ihlallerinde, her vakit bir insan hakkı ihlali olduğu söylenemez. Özel kişiler arasındaki ihlallerde, devlete düşen sorumluluk, bu ihlale yönelik lüzumlu yasal önlemleri almak, ihlali gerçekleştirene lüzumlu müeyyideyi uygulamak ve ihlale uğrayana haklarını arama yollarını göstermektir. Devlet bu sorumluluklarını yerine getirmiş ise, bireyler arasındaki ihlallere insan hakları ihlali denmez. Örneğin, eşini veya çocuğunu döven bir kişinin eylemi, karakolda gözaltına alınmış kişiyi döven polisin eylemiyle aynı olduğu halde, birincisinde insan hakları ihlali yokken, ikincisinde insan hakları ihlali var kabul edilir. Çünkü bir kişinin eşini veya çocuğunu dövmesinden devlet doğrudan mesul olamaz. Devlet, bu eyleme Ceza Kanununda lüzumlu yaptırımı öngörmüş ve mağdurun başvuracağı savcılık ve mahkeme teşkilatını kurmuştur. Ancak ikinci ihtimalde, devlet kendi görevlilerinin davranışlarından doğrudan sorumludur. Halk görevlileri halk gücü denen üstün bir gücü kullanmaktadır. İnsanlar bu güce gönüllü olarak itaat etmektedir. Dolayısıyla bu gücün kötüye kullanılmasından devlet doğrudan sorumludur. Sonuç olarak, karşılaştığımız olaylarda, öncelikle haksız müdahaleyi gerçekleştiren kişinin bir halk görevlisi olup olmadığını belirlememiz gerekmektedir. Halk görevlisi ise, yaptığı müdahalenin yasal bir dayanağı olup olmadığına bakmak gerekir. Yasal dayanağı yoksa, bu bir insan hakkı ihlaline yol açar. Müdahalenin yasal dayanağı varsa, bu işlemin yönetmeliklere, tüzüklere ve yasalara uygunluğuna, yasa ise Anayasada tanınan haklara müsait bir düzenleme olup olmadığına bakmak gerekir. Bu hiyerarşide bir aykırılık varsa, bu durumda da bir insan hakkı ihlalinden söz edilebilir. Söz konusu düzenleme, Türkiye’nin yan olduğu insan hakları sözleşmelerine aykırı ise tekrar bir insan hakkı ihlali var denilebilir. Haksız müdahaleyi yapan halk görevlisi değilse, bu durumda, bu müdahalede devletin bir sorumluluğu olup olmadığına bakılmalıdır. Devlet bu müdahaleye ilişkin lüzumlu yasal düzenlemeleri yapmış ve lüzumlu önlemleri almış ise bir insan hakkı ihlali var denilemez. Sivas İl İnsan Hakları Kurulu ÜyesiYrd.Doç. Dr. Abdurrahman EREN
|