Farkındalık ve Kendini Bilmek
Farkındalık ve Kendini Bilmek Yaşamın örümcek ağını ören insanın kendi değildir. O, bu ağda yalnızca bir teldir. Bu tele yaptığı her katkıyı aslında kendine yapmaktadır. Çünkü gerçek sevinç iç barış ve huzurdan gelir, bu da iyilik tohumlarının ekilmesiyle, şefkatle ve merhametle cehaleti, bencilliği, açgözlülüğü yoketmekle gerçekleşir. Şefkat ve merhameti ise büyük kentlerin renkli vitrinlerinden satın alamayız ya da makinada üretemeyiz. Ancak içsel gelişmeyle akıl ve vicdanımızı çalıştırarak elde edebiliriz. Zaten akıl ve vicdan tıpkı vücudumuzun kasları gibi çalıştırılmadığında zayıflar. İşte bu çalışmalar bizi tam tarafsızlık haline getirir. Tam bir tarafsızlık durumuna gelmeyi öğrendiğimizde, her şeyi esas birlik durumunda görebildiğimizde ise zihinlerimizin o doğuştan gelen saflığıyla huzurlu yaşarız. Hem de bu zihinlerin bizim bile olmadığını ama yaratılmamış, her vakit var olan zihin olduğunu keşfederek. Tüm soru olmak ya da olmamak değildir. Soru aynı zamanda ne olduğumuzdur. Gerçekten et ve kemikten oluşmuş insanlar mıyız? Dünyamız gerçek şeylerden mi oluşuyor, yoksa bilinç mi bizi çevreleyen. Aslında, şeyin kendisine dair kati bir bilgimiz olamaz. Yalnızca şeyin görünenini bilebiliriz. Buna karşılık insan aklının şeyleri nasıl kavradığını deneyime dayanmaksızın söyleyebiliriz. Nitekim, gökgürültüsünden önce geldiği için şimşeğin gökgürültüsünün nedeni olduğu sanılır. Halbuki bu ikisinin de nedeni bir başka üçüncü etmen olan bulutlardan elektrik deşarjıdır. Benzer şekilde Fransız filozof ve matematikçisi Descartes: “Rüya görürken de gerçek bir şey yaşadığımızı sanırız. Gerçek duygularımızı rüyadaki duygularımızdan ayırt edebilir miyiz? Bunu iyice düşündükten sonra uyanık durumumuzu rüyadan ayırt edebilecek tek bir özellik bile göremiyorum” diyerek devam fiyat “Tüm yaşamın bir rüya olmadığından nasıl emin olabilir insan”. William Shakespear “As you like it” adlı eserinde o şiirsel anlatımıyla şöyle der: “Tüm dünya bir sahnedir, yalnızca birer oyuncu olan kadınlarla erkeklerin sahneye girip çıktığı. Ve tek bir insanın ömrü boyunca pek çok rol oynadığı”. Aslında sonsuzluk içinde varolan insan, ya şuur boyutunda kendisini tanıyıp sonsuza ayna olma huzur ve saadetini yaşayacak ya da bilgi ve idrak yetersizliği nedeniyle kemalini şartlanmalara bırakmış bir halde, ben bir maddeyim vehmi ile et ve kemik batağında mahvolacaktır. Zaten insanla diğer canlılar arasındaki ayrım ta, insanların gördüklerinin ardına geçebilmesi kadardır. Unutulmamalıdır ki bir insan yedi yaşındaki inançları ile otuzyedi yaşında kendini hala iyi ve mesut hissediyorsa, ömrünü boşa harcamış demektir. Zaten yaşamın bizzat kendisi de, sürekli öğrenmek ve öğrendiklerini yaşayabilmek içindir. Yoğunluğun içinde bir noktada artık gerçekten nerede olduğunuzu unutur ve kendinize yönelik farkındalığınızı kaybedersiniz. Zihninizi ve düşüncelerinizi yapılması gereken işlerinize, peşinden koştuğunuz umutlarınıza, denetim etmeye çalıştığınız endişelerinize ya da sahip çıkmanız gereken sorumluluklarınıza aktarırsınız, bölünürsünüz ama her birine bölünmek yerine hepsini zihninize çağrı edebilirsiniz! Bu tam da Jon Kabat-Zinn’in insanlara önerdiği şu sözü çağrıştırıyor “bir sonraki duş alışınızda, içerde sizinle beraber kim var diye durun ve düşünün” Sorun yaşadığınız bir aile ferdi ya da bir iş arkadaşı ya da size son zamanlarda kaba davranan bir arkadaşınız her biri o an uzaklaşacak. Farkındalık ve kendini bulma sanatı, zihninizi ve düşüncelerinizi aktardığınız gündelik hayatın getirdiği her şeyi uzaklaştırmaktır. Düşüncelerinizden, arzularınızdan, endişelerinizden ve dikkatinizi dağıtan her şeyden birkaç dakika uzaklaşmanızı ve her şeyi yeniden kurmanızı sağlar. Size kim olduğunuzu, nerede ve nasıl olduğunuzu deneyimleme fırsatı verir. Zihninizi meşgul eden her şeyden uzaklaştıran bu metaforik yolculuk sonrası çok özlediğiniz evinize, kaybettiğiniz kendinize dönmüş gibi hissedeceksiniz. En azından günde birkaç dakika hayatınızı olduğu gibi deneyimleyin. Bunu yapmak için o an merak etmeye odaklanın. Bedeninizin neyi ayrım ettiğini bulmaya çalışın. Bunun sizin için ne anlama geldiğine odaklanın. Hayatınızın o anı size kendinizi nasıl hissettiriyor? Birkaç dakika sadece o ana odaklanın ve o anı keşfetmeye çalışın. Belki de, bu süreç içinde sizin için nelerin daha önemli olduğunu ayrım ederek kendinizi anlamayı başaracaksınız.
|