Elalem ne der? Korkusu
Nedir bu cemiyet denilen şey? Kimdir? Kurallar nereden çıkmıştır ve kim koymuştur bu kuralları? TOPLUMUN KURALLARI! Nedir bu cemiyet denilen şey? Kimdir? Kurallar nereden çıkmıştır ve kim koymuştur bu kuralları? Yazısız kurallardan bahsediyorum elbette ve sağlıklı ve mesut insanları kısıtlayan şeylere değineceğim. Mesela insan içinden gelince sebep özgürce gülemez gülünç bulduğu bir şeye? Çünkü cemiyet tuhaf karşılar! Ne kadar acı verici. Burada gülmekten bahsediyoruz. Kahkaha atmak, mesut olmak, mizahı yaşamak… (Burada biri ile dalga geçilmesinden,aşağılanmasından ve bunun sonucu meydana gelen gülüşlerden bahsetmiyoruz. Temiz ve insani şekilde oluşan, doğal gülme eyleminden bahsediyoruz. Sizler eminim beni anlıyorsunuz ama tekrar de açıklama yapmak istedim.) Kime ne zararı olabilir? Sebep rahatsız fiyat birilerini bu durum? Ben anlamıyorum. Bu durumun ana psikolojisine derhal bir yorum getirmek istiyorum. Siz sokakta, insanların arasındayken yüksek sesle güldüğünüzde sebep herkes size rahatsız edici şekilde ve ayıplayarak bakar biliyor musunuz? Derhal size bir yafta yapıştırırlar. Kadın olsanız ayrı, erkek olsanız ayrı yafta. Sebebi, kendileri sizin gibi gülecek bir şey bulamıyordur artık. Mesut değillerdir, yalnızlardır kalabalığın içinde ve sevgisiz kalmışlardır. Artık gülmek, hele ki yüksek sesle gülmek ayıptır. Herkes mutsuzken siz nasıl mesut olabilirsiniz ey egoist insanlar? Nasıl güler eğlenirsiniz? Kimin koyduğunu en çok merak ettiğim yazısız kurallardan biri budur. Yüksek sesle, neşe ve zevkle gülmek yasak!.. Hadi oradan! İşte en sevdiğim laflardan biri de bu En çok karşılaştığımız ‘elalem ne der‘ durumu bu gülme halidir. Ağzımızı kapatırız, kendimizi sıkarız, derin derin soluk alırız. Oysa ne acı bir durum. Sadece gülüyorum yahu! Üstelik canım istediği için, mesut olduğumdan, neşem içimden taştığından gülüyorum kime ne? Geçen gün 5 yıl bilfiil çalıştığım bankacılık sektöründe sebep o kadar mutsuz olduğumun ana sebebini keşfettim. Çünkü gülemiyordum. Evet, canım istediğinde, gerçekten gülünç bir şey olduğunda ya da neşem içimden taştığında gülemiyordum. Sağında yönetici, solunda müdür, nasıl gülersin? Demezler mi insana, sen işini mi aksatıyorsun? Sen oyun mu oynuyorsun? Burası oyun bahçesi mi? Sen çocuk musun? Demezler mi? Derler. Ciddi insan ordusu. Ciddilikten mizah yeteneklerini ve anlayışlarını hatta zekalarının büyük bir bölümünü kaybetmiş insan ordusu. Yazık. Ve ben gülmeyi de, güldürmeyi de çok seven bir insanım. Neler çektiğimi anlayın… Ve ben neye karar verdim? Artık hangi sektörde çalışırsam çalışayım güleceğim. İnadına, kahkahalarla güleceğim içimden geldiğinde. Kim ne derse desin. İşte anlatmak istediğim bu. Hayatınızın en kolay eylemlerini yaparken bile diğerlerinin fikri önemli. Ve bu sadece iş hayatında da değil, her yerde geçerli. Şimdi bu ‘elalem’ kavramını oluşturan kişileri inceleyelim; ELALEM Kim bu 3. şahıslar? Ne yaparlar? Sebep başkalarının hayatına müdahale etme gereği duyarlar? Derhal yanıt verelim. Başta da söylediğim gibi öncelikle bunlar mutsuzdurlar. Kimin ve sebep koyduğunu bilmedikleri halde ezberledikleri kurallara uymak zorunda hissederler kendilerini. Korkaktırlar. Yeni bir hareket, farklı bir girişimde bulunamazlar. Hayattan beğeni alamazlar. Dedikoducu ve kıskançtırlar. En çok da özgürce devinim edebilen ve kendi kuralları olan mesut insanları kıskanırlar. İşte bu yüzden o özgür ve mesut insanları da kendi dar kalıplarına sokmak isterler. İnsanoğlu böyledir. Kendi yapamadığını asla başkası yapsın istemez. elalem ne der Normalden farklı insanlar her vakit kıskanılırlar. Peki topluma göre normalden farklı yani anormal insan nedir? Mesut insandır elbette. Mesut insan kendi kuralını kendi koyar, mesut insan kendiyle de başkalarıyla da barışıktır. Herkesle aynı tepkiyi vermez olaylar karşısında. Mesut insan için acı lüzumsuz bir kavramdır. Oysa normal diye nitelendirdiğimiz klasik cemiyet insanı için acı kutsal, mutluluksa ayıptır. Herkes acı çekiyor, sen nasıl mesut olabilirsin? Peki insan sormaz mı hiç, kardeşim ben mi acı çektiriyorum? Kendi seçimleri acı çekmekse benim suçum ne? Hiç… Maalesef kendini normal olarak gören cemiyet insanı, aslında ülkü insan tiplemesinden çok uzaktır. Güya duyarlıdır, güya acı çekenlere karşı ilgilidir. Bu sebeple kendi de acı çekmeyi seçmiştir. Ne büyük saçmalık! Elalem’i de tanıdığımıza göre şimdi bu 3. şahıs baskısı karşısında ne yapmamız gerektiği konusunda naçizane fikirlerimi belirtmek isterim. ELALEM NE DER KORKUSUNU YENİN, YOKSA… Ben oldukça uzun seneler, saç modelimden makyajıma, kıyafetimden konuşmama kadar elalem ne der diye stres içinde yaşadım. Özellikle de işe başladıktan sonra özümden oldukça uzaklaştığımı yıllar sonra anladım. Ve insanın özünden uzaklaşması gerçekten büyük bir bunalıma ve sonrasında fiziksel rahatsızlıklara sebep oluyor. Ve işi bıraktıktan bir süre sonra oturup yaptığım yanlışları not aldım. Sizlerle bunları, tavsiyeler şeklinde paylaşacağım. - Öncelikle lütfen kendi kurallarınız olsun. Ardından gideceğiniz fikirler de, göstereceğiniz tepkiler de size ait olsun. Başkalarının kurallarına göre oynamaya başladınız mı kurtulması çok güç oluyor. - Ve hayatınızla ilgili her konuda çevrenizden düşünce istemeyin. Bu bir süre sonra alışkanlık ve hatta saplantı oluyor. Bu sefer kendi istediğinizden çok başkalarının müsait gördüğünü yaşıyorsunuz. - Ve gerçekten içinizden gelen bir şey olduğunda bunu yapın. Eğer sokakta şarkı söylemek geldiyse içinizden söyleyin. Eğer gülmek geldiyse gülün. Kırmızı iddialı bir renktir diye beğendiğiniz o elbiseden vazgeçmeyin. O güzel kızla konuşmak istiyorsanız konuşun. Kuralları unutun lütfen. Kuralları kendiniz koyun. Prangaları kırın artık. Çok kolay konularda bile hep elalem ne der diyorsunuz. - Ve aşama aşama ilerleyin. Küçük küçük yıkın duvarları. Eğer ben birdenbire değişip tepki alamam diyorsanız, ona da tamam. En basitinden başlayın. Düşünün, hayatınızda insanlar kızar, güler, dalga geçer, ayıplar diye ertelediğiniz, yapmadığınız ama yapmayı çok istediğiniz en kolay şey ne? Bunu yapın. - Ve önemli konularda lütfen ama lütfen kendi fikrinizi, kendi kararlarınızı uygulayın. Mesela cemiyet bir bekar kadını kiminle evlenmeye zorlar? Mühendis olsun, bankacı olsun, memur olsun derler. Sabah 9:00 akşam 18:00 çalışsın derler. Yaşı genç olmasın, çok da büyük olmasın derler. En geç 30 yaşına kadar evlenmelisin derler. Derler de derler. Oysa benim fikrim bambaşka. Birincisi ne vakit evleneceğimi bilmiyorum, ikincisi memur zihniyetli bir insanla evleneceğimi hiç sanmıyorum. Tam bilakis klasik saatlerde çalışmasın isterim hayatımdaki insan. Otomatik moda bağlanmış bir ilişki bana göre çok sıkıcı. Ama bunu söylesen ne derler? Aaaa bu kız delirmiş. Ne söylediğini bilmiyor. Hayat zor, geleceği garanti altına almalı, onu yapmalı bunu yapmalı. Kimin fikri bu? Onların. Peki sebep böyle diyorlar? Çünkü kendileri kuralları aşamadı. Ben belki bir ressamla evleneceğim? Ve sigortamız bile olmayacak belki. Kime ne? Benim geleceğim ve kararlarımdan kime ne? İşte biz bu aşamayı geçemiyoruz. Size ne, diyemiyoruz. Ama aşmak zorundayız sevgili arkadaşlarım. Karşımızdakilere size ne, demeyi öğrenmeliyiz artık. Kendi kurallarımızı kendimiz yazmaya başlamalıyız. Başkalarının düşünceleri bizimkilerden önemli olmamalı. Sebep bir beyne ve muhakeme gücüne sahibiz? Eğer bunlar olmasa bizim güdülen koyunlardan ne farkımız olurdu? Son olarak şunu demek istiyorum; ELALEM NE DER? NE DERSE DER. HER İNSAN KENDİ YOLUNDA GİDER. NE EDERSE KENDİNE EDER. VE BU YAZI DA BURADA BİTER Saygı ve sevgilerimle… Yazan : Aslı Ece ÖZDOĞAN
|