Huy Sandığımız Takıntılarımız
Huy Sandığımız Takıntılarımız Gelen maillerde dikkatimi çekiyor. Okurlarımız kendileriyle ilgili sorular sorarlarken ya da beraber yaşadıkları kişilerin sıkıntı ve zorluklarıyla ilgili bilgi almaya çalışırken şu ifadeyi kullanıyor; “Mehtap Hanım... Eşimle (kardeşimle / annemle / babamla... vs) anlaşamıyoruz. Benim bazı huylarımı kabul etmiyorlar...” Veya... “Kızımın huyları yüzünden çocukları ve eşi kendisinden bıkmaya başladı. Ona nasıl yardım edebiliriz?” ... Soruların devamını okuyunca, aslında bahsedilenlerin “Huy” olmaktan çıkmış ve “Takıntı”ya dönüşmüş ıra özellikleri olduğunu düşünüyorum. Ve gelen sorulara bu anlamda cevaplar vermeye çalışıyorum. Baktım sorular çoğaldı... En iyisi bilgiyi umumi anlamda yazayım da herkes okusun istedim... ... Huy, umumi anlamda “Mizaç” kelimesiyle birbirini karşılıyor. Mizaç, huy dediğimizde; insanın doğuştan getirdiği esas özellikler aklımıza gelir. İslam literatüründe buna bir anlamda “Fıtrat” diyoruz. Yaratılıştan gelir ve neredeyse tamamen biyolojik kaynaklı durumları temsil eder. Huy / mizaç / fıtrat kelimelerini kullanınca, günlük hayatta en çok baş karıştıran diğer yapı akla geliyor derhal değil mi? Yani “Karakter” ve “Kişilik” kelimeleri. Karakter / kişilik, yapısal bütünümüzdeki sonradan kazandığımız özellikleri temsil eder. Hal böyle olunca da hiç birimizin kişilik / ıra özellikleri diğerine benzemez. Çünkü doğuştan gelen mizaç / huy / fıtratımız, vakit içinde bulunduğunuz ailenin sosyal yapısına, aldığımız eğitime, toplumsal özelliklerimize, kazandığımız kültürel yapılanmaya göre değişiklik gösterir. Biraz karışık gibi dursa da aslında son radde basit bir formülasyon... Huy / mizaç / fıtrat = doğuştan gelenler Karakter / kişilik = sonradan kazanılanlar ... Tüm bu bilgileri aktarınca, insanlarda ortak huy ve tekrar ortak ıra özellikleri olduğunu söylemeden de geçemeyeceğim. Dünyanın neresinde doğmuş olursak olalım, insan olmamız nedeniyle, doğuştan beri getirdiğimiz ortak huy ve ıra özelliklerimizin olduğu, yapılan pek çok araştırmayla sabitlenen bir bilgi haline gelmiştir sevgili okurlar! Bu bilgi inançlarım doğrultusunda düşününce bana son radde doğru geliyor. Çünkü insanların ortak özellikleri ve ortak yapıları olmasaydı, Kur’an’ı Kerim hayatımıza yeterince hükmedemezdi. Halbuki ortak ögeler, ortak yapılar sayesinde; hangi tur ve hangi yeryüzü toprağı olursak olalım aynı buyruk ve aynı ayetlerle muhatap olabiliyoruz. Yaşadığımız dinin evrensel olabilmesi; yüzyıllar boyu insan yaşamına müdahale edebilmesi; insan yaşamını disipline edebilmesi ve tekrar insanlar için ağırbaşlı bir yaşam programı olabilmesi için, insanoğlunda çağlara ve dönemlere inat ortak yapısal bir bütünün olması gerekirdi zaten... Allah(cc), hiçbir ayrıntıyı unutmaksızın insanı yaratmış ve insandaki ortak fıtri özellikler gereği, buyruk ve yasaklarını bildirmiştir. ... Demek ki huylarımız var... Bir de huy sandığımız takıntılarımız var. Yani doğuştan gelmeyen... Yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası olmayan... İstersek ve çabalarsak kolaylıkla terk edebileceğimiz... Zamanla bünyemize yerleşen ve neredeyse psikolojik destek almamıza sebep olacak kadar abarttığımız takıntılarımız! Dilerseniz bu takıntılardan örnekler sıralayayım: Her şey tam ve mükemmel olsun isterler. Eksiklikler ve noksanlıklar onları sürekli rahatsız eder. Zihinlerinde tasarladıkları işleri yaptıklarında kendilerini huzurlu / mesut hissederler. Minicik bir eksiklikte, sanki dünyanın sonu gelmiş gibi sıkıntılı duygularla boğuşmak zorunda kalırlar. Herkes için en iyi olanın, kendi düşünce ve fikirleri olduğunu zannedip dururlar. İnsanların düşüncelerini değiştirmek için çabalarlar. Değiştirecekler ama doğal ki bir şartla... Herkes onun söylediği noktaya gelecek! Duygu kontrolü zordur bu kişilerde. Kolaylıkla tartışmaya girebilirler. Söylenen sözlerin kendilerine karşı söylendiğini düşünüp, derhal karşı saldırıya geçebilirler. Huyları tanımlama cümleleri ise son radde meşhurdur: “Haksızlığa tahammül edemiyorum!” halbuki her insanın haksızlığa tahammül etmemesi gerekir. Ve zulme karşı başkaldırması gerekir. Bu özellikteki insanların bahsettiği haksızlıklar, günlük yaşama yayılmış ve kendilerinin ikinci plana itildiği kompleksini yaşamalarına vesile olan cinsten haksızlıklardır. Bu da önemli bir detay anlayacağınız üzere... Yukarıdaki maddeye bağlı olarak, ergenlik döneminde insanın yapısına “Esneklik" özelliğinin yerleşmesi gerekir. Takıntıya dönen durumlarda bu esneklik devreye girmez. Kişi sıra dışı durumlarda, farklı bakış açıları geliştiremez... Derken takıntılı bir düşünme yapısı, inat, mükemmeliyetçi düşünmeye başlama gibi süreçler devreye girmeye başlar. Ve bunların takıntı olduğunu bilmediği için, yaşadıklarının tamamının “Huyu” olduğunu sanmaya başlar. Etrafındaki insanlarla ilişkileri denetim etmeye başlar. Hatta öyle çok baş yorar ki beyni uyuşmaya başlar. Örneğin, kocası eve gelmeden önce, annesinin evine uğramasın... İş arkadaşlarıyla niye öyle değil de bu şartlarda konuşmuş gibi doğrudan kendisini ilgilendirmeyen meselelere bile takılmaya başlar. Bunları da düşünürken, en doğal hakkı olduğunu belirtmeyi de unutmaz! ... Örnekleri çoğaltmak mümkün. Asıl olan günlük yaşamda patolojik özellikler sergileyen ve aslında hastalığa dönüşmeye başlamış yapıların “Huy zannedilmemesi” gerçeği sevgili okurlar. Evet... İnsanoğlunun yeryüzüne gelişinden beri ortak bazı huyları vardır. Bu huylar Afraka'dan Bosna'ya, Uruguay'dan Amerika'ya kadar değişmez. Her insan için ortak özellikler taşır. Ama yukarıda saydığım tarz durumlar huy olmayıp, aslında kişilik yapısına yerleşmeye başlayan takıntılı düşüncelerdir. Üzerinde durup çabaladığınızda da üstesinden kolaylıkla gelebileceğiniz takıntılar. Konu uzun... Anlatılacaklar var ama çok uzatmayayım... Devamını bir sonraki yazıda aktarayım... Sevgiyle kalın... Mehtap Kayaoğlu
|