![]() |
![]() |
#1
|
|||
|
|||
![]()
Dünya'da ve özellikle ülkemizde son yıllarda psikiyatri vakalarında gözle görülür bir artış var. Peki gerçekten aklımızı yitiriyor muyuz yoksa kendimizi popüler akıma mı kaptırıyoruz? Psikiyatri doktorları ne kadar hekim ve ilaçlar ne kadar faydalı? Bence bu sorunun cevabını geçen günlerde ünlü aktrist Tom Cruise çok güzel verdi. " Psikiyatri doktorlarına inanmıyorum, ilaçlara da...Eğer sorunlarınız varsa yürüyüşe çıkın. Doğaya dönün."
Türkiye'de doktorlar her sorunu olana ilaç yazmakta ustadır. Oysaki psikiyatri ağırbaşlı bir daldır ve ülkemizdeki psikiyatrların konularına ne kadar yargıç olduklarını birkaç örnekle anlatmak istiyorum. Örneğin halkımız çok bilinçsiz olduğu için nörolojik rahatsızlıklarda dahi psikiyatri doktorlarına başvurmaktalar. Oysaki sinir sisteminde meydana gelen rahatsızlıklar ruh sağlığına da yansımaktadır. Bir psikiyatrın kapısından içeri girdiğiniz anda aslında size bir psikiyatri ilacı yazacağı kesindir. Siz konuşursunuz sizi dinler sonra önünde duran reçeteye size zararlı gelip gelmeyeceğini düşünmeden ilaçları yazmaya başlar. Oysaki bu ilaçlar kan değerlerine bakılmadan asla yazılamaz. Bir şahsa psikiyatrik rahatsızlık tanısı ancak ve ancak şu 2 aşamadan sonra yapılabilir. 1. Rahatsızlık herhangi bir vücut fonksiyon bozukluğundan ileri gelebilir. Hastada başka ne tür hastalıklar olduğu araştırılmalıdır. Örneğin Manik Depresif hastaların beyinlerindeki tuz oranları düşük çıkar. Bunun için de lityum takviyesi yapılır. Yani bir insana manik depresif teşhisini asla ama asla beynindeki tuz oranlarına bakmadan koyamazsınız. Ayrıca beyin tümörü, çeşitli organik bozukluklar ve sinir sistemindeki bozukluklar da duygulanım bozukluklarına yol açmaktadır. Ve hatta insanlar çoğu vakit mizaç ve kişilik özelliklerindeki sorunları psikiyatri sorunu sanmaktadırlar. Özetle ilk aşamada rahatsızlığın gerçek sebepleri iyi incelenmelidir. 2. Ülkemizde sadece İzmir şehir Hastanesi'nde etkinlik yürüten oysaki dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde bir fenomen haline gelmiş, hatta 1980lerin kült filmi Elm Sokağı Kabusları'nda dahi ölecek olan çocukların anlattıklarına inanılmadığı için yatırıldığı "Sleeping Disorders" klinikleri yani UYKU BOZUKLUĞU klinikleri ne yazıkki Türkiye'de hiç incelenmeyen ve es geçilen bir durumdur. Derhal derhal bütün psikiyatrik sorunların temelinde aslında uyku bozukluğu gelmektedir. O nedenle psikiyatri doktoruna gitmeden önce bir uyku bozukluğu uzmanına danışmak en doğrusu olacaktır. Bu aşamalardan sonra da bir sonuç alınamamışsa işte o vakit pskiyatrik saptamalar yapılabilir. İşte bu noktada yapılan bir hata da tüm psikiyatrik rahatsızlıkların ilaçlarla çözülebileceğini sanan aptal anlayıştır. Oysaki örneğin Depresif Kişilik bir kişilik rahatsızlığıdır ve bu rahatsızlığın tedavisi asla ama asla ilaç değil Bilişsel Terapi adı verilen öbek terapileridir. (Daha çok bilgi için bknz. Zor Kişiliklerle Yaşamak-François LELORD İletişim Yayınevi) Ayrıca yaşadığınız sorunlar zekanızdan da ileri geliyor olabilir bu durumda Türkiye gibi yüzeysel yaşayan ve herşeyin paraya ve kadına endekslendiği bir ülkede size yardımcı olabilecek tek kişi tekrar sizsiniz. Değerli arkadaşlar. Burada çok özet bir biçimde sizlere psikiyatrinin esas mantığını anlatmaya çalıştım. Ben Şizofreni ve türevi ağır rahatsızlıkların dışındaki problemler için öncelikle aklınıza danışmanızı tavsiye ederim. Peki bu sorunları kendi kendimize nasıl halledebiliriz? Sizlere bununla ilgili birkaç yol önermek istiyorum. Bunları emin olun hiçbir psikiyatri doktorundan duyamazsınız. 1. Eğer çok zeki olduğunuz için toplumun diğer bireylerinin yaptıkları her yerde gözünüze batıyor ve bu vaziyet sizi illet ediyorsa BOŞVERİN. Her insan görünümlü varlık insan değildir. Gerçekten gördüğünüz farklı şeyler varsa tepkiniz bu insanlara kızarak değil zekanızı ortaya koyabileceğiniz aktivitelere girişerek yapın. Aksi taktirde zararı tekrar size olacaktır ve bu akılsızca bir davranış olacaktır. 2. Türkiye'de ne yaparsanız yapın dikkatleri çok üstünüze çekmeyin. Çünkü ne yazık ki ülkemiz köylü kültürüyle şehir kültürü arasında bocalayan, kıskançlık, hasetlik vs dürtülerin çok çok yaşandığı bir ülkedir. 3. Şunu unutmayın yabancılardan ziyan gelmez! Evet yanlış duymadınız. Bizi çocukluğumuzda hep yabancı insanlara dikkatli yaklaşmak konusunda öğütlerle yetiştirmişlerdir ama tam aksine pek çoğumuz darbeleri bize en yakın olan insanlardan yemişizdir. Bu nedenle yabancılardan çekinmeyin. Onlarla kaynaşın. Aksine yakınınızda olup size karşı art niyet beslediği çok açık insanlardan kaçın. 4. Akrabalara güvenmeyin. Akraba akreptir. 5. Mümkün olduğu kadar ebeveyn ve babalarınızdan ayrı bir yaşam kurmaya çalışın. Özgürlükleriniz sizin olsun, fert olmayı öğrenin. Ancak özgürlüğü özgür cinsellikle bağdaştıran aptallardan olmayın. Her boş kaldığınızda bir erkek ya da kız arkadaş edinmek zorunda değilsiniz. Edinseniz dahi hepsiyle yatağa girmek zorunda da değilsiniz. 6. Gün boyunca kafalarınızı bir sürü zırvalıkla dolduran medya kuruluşlarından ırak durun. Unutmayın medyanın umumi doğru gibi göstermeye çalıştığı pek çok şey zırvalıktır. Türkiye'de medya mensuplarının çoğu tv-sinema vs tarzı bölümlerden mezun olup, Taksim'de bira içerken bir anda eline mikrofon tutuşturulmuş, çoğu ayda 1 adet bile kitap okumayan insanlardır. Bu işi de nakit kazanmak için yaparlar. (Bana kızan medya mensubu arkadaşlar için bknz. Frederic Beigbeder- 10,900). İlgililere duyurulur. Şunu her vakit merak etmişimdir. Acaba çılgın akıl hastanelerini dolduran zavallılar mı yoksa bir otomobil almak için yemeyip içmeyip 5 yıl nakit biriktiren ya da kredi ödeyen hanzolar mı? çılgın zekası sayesinde bir gün öleceğini net olarak görüp insanlara ziyan vermeden yaşadığı için önüne gelenden kazık yiyenler mi yoksa hiç ölmeyecek gibi yaşayıp, gözünü nakit hırsı bürüyen, paraya Tanrı'dan daha çok tapan aptallar mı? Bazen düşünürüm bundan 2300 yıl önce eski Yunanistan'da da sayısız zenginler, bürokratlar vardı. Oysaki dünya 2300 yıl sonra sadece Platon'u hatırlamakta ve O'na saygı duymakta. Diğerlerine ne mi oldu peki? Onlar da ancak fosil yakıt olabildiler. Onları arabamın deposuna doldurup inadına gaza basıyorum. Ve son söz: Dünya'nın bütün gelişmiş ülkelerinde "Düşünen Adam" heykelleri üniversite bahçelerine konur. Türkiye'de ise Ruh Sağlığı Hastanelerinin bahçelerine. Sevgiyle kalın. |