![]() |
![]() |
#1
|
|||
|
|||
![]()
"Hayatım ve ona olan sevgim üzerine ant ederim ki asla başkalarının hatırı için
yasamayacağım, ne de onlardan benim hatırım için yasamalarını isteyeceğim." John Galt Galt'ın bu sözü objektivist etiğin dramatize edilmiş bir özetidir. Herhangi bir etik sistem, temellerini zimnen veya açıkça metafiziğe dayandırır veya metafizikten alır. Objektivizmin metafizikten aldığı etik temellerine göre mantık insanin hayatta kalmak için en esas aracı ise, rasyonalite de en yüksek erdemidir. Aklını kullanmak, gerçekliği algılamak ve ona göre eylemde bulunmak insanin ahlaki zorunluluğudur. Objektivist etiğin değer standardı, insanin insanca vasıflarını muhafaza ederek yasaması, yani insan hayati için, ya da diğer bir deyişle rasyonel bir varlığın kendine yakışır şekilde hayatta kalması için lüzumlu olan neyse odur. Objektivist etik özünde insanin kendi iyiliği için yasadığını, kişisel mutluluğunun en yüksek ahlaki amacı olduğunu ve ne kendini başkaları için ne de başkalarını kendisi için feda etmemesi gerektiğini savunur. Atlas Shrugged'ın kadın kahramanı :"temel bir suçluluk duygusu yasamaya muktedir değildi" der. Herhangi bir ahlaki sistem suçluluk duygusu olmadan varolabilir mi? Bu cümledeki anahtar sözcük "temel"dir. Esas bir suçluluk duygusu burada kişinin kendi davranışlarını değerlendirme ve yanlışlarından pişman olma anlamında kullanılmıyor. Esas suçluluk duygusu insanin yaradılış itibarıyla kötü ve suçlu olduğu anlamına geliyor. Ebedi günah gibi.. Ebedi günah olgusu romandaki kadın kahramanın, benim veya herhangi bir objektivistin kabul edemeyeceği veya romantik olarak yasayamayacağı bir histir. Ebedi günah kavramı ahlaki dışlayan bir kavramdır. Eğer insan yaradılış itibarıyla suçlu ise bu konuda tercih hakki yok demektir. Tercih hakki yok ise mevzu, bahis ahlakin alanına iç değildir. Ahlak sadece insanin hür iradesinin yargıç olduğu alanda yani onun tercihine açık konularda söz konusu olabilir. İnsanoğlunu yaradılış itibarıyla suçlu kabul etmek kavramsal bir çelişkidir. Kahramanım belirli bir eylemi hakkında suçluluk duyabilir. Ancak kendine saygısı olan yüksek ahlaki değerlere sahip birisi olarak eylemleriyle suçlu olmayı hak etmedigini görmektedir. Tamamıyla ahlaka müsait devinim edecek ve bundan dolayı hak etmedigi bir suçluluk duygusunu kabul etmeyecektir. Atlas Shrugged'da ana karakterlerden birine "En sefil insan tipi nedir?" diye soruluyor. Cevap ta: "Bir sadist, katil, seks manyağı veya diktatör demiyor. "Amaçsız biri" diyor. Hayatlarını açıkça tanımladıkları bir amaçları olmadan devam ettiren çoğu insan sefil bir yaşam sürmekte Çünkü tüm kötülüklerin kökeninde bu yatıyor. Sadizim, diktatörlük ve herhangi bir kötülük insanin gerçeklikten kaçmak istemesi sonucudur. Düşünememesinin sonucu Amaçsız bir adam gelir geçer duyguların ve tanımlayamadığı dürtülerin etkisiyle oradan oraya savrulan ve kendi hayatinin kontrolünü tamamen kaybettiği için her türlü kötülüğü yapmaya muktedir biridir. Hayatinizi denetim etmeniz için bir amacınız olması gerekir. Üretken bir amaç "Hitler ve Stalin kendi hayatlarını denetim edemiyorlar miydi.Açık bir amaçları yok muydu?" diye sorabilirsiniz: Tabii ki hayır. Hayatlarının gerçek anlamda birer manyak olarak sona erdiğine dikkatinizi çekerim. Kendilerine saygıları olmadığı için tüm varoluştan nefret etmişlerdir. Bu gibilerin psikolojisi Atlas Shrugged'taki James Taggart karakteriyle özetlenebilir. Amacı olmayan ama bir şeyler yapmak durumunda olan birisi diğerlerine ziyan vermek için devinim eder. Bu üretken veya yaratıcı bir amaçla ayni şey değildir. Merkezi bir amaç insan hayatındaki bütün diğer ilgileri düzene sokar; değerlerinin hiyerarşi ve görece önemlerini saptar, anlamsız iç çelişkilerden ırak tutar, hayattan daha geniş ölçekte keyif almasını ve bu keyfi aklinin hakimiyetine açık olan her alana taşımasını sağlar. Amaçsız birisi ise kaos içinde kaybolur gider. Değerlerinin ne olduğundan habersizdir. Nasıl karar vereceğini bilemez. Kendisi için neyin önemli neyin önemsiz olduğunu saptayamadığı için rasgele etkilerin ve anlık kaprislerin insafına bırakır kendini. Hiçbir şeyden beğeni alamaz. Hiçbir vakit bulamayacağı bir değeri ararken hayatını harcar. Mantık insan bilgisinin aracıdır. Gerçekliği algılamamızı sağlayan işlevdir. Rasyonel davranmak demek gerçeğe müsait davranmak demektir. Duygular ise algılamanın aracı değildirler. Ne hissettiğiniz size gerçekler hakkında hiç bir şey anlatmaz; sadece gerçekler hakkındaki tahminlerinize dair bir izlenimdir. Duygular değer yargılarınızın sonucudurlar. Bilinçli veya bilinçsiz olarak kazandığınız, doğru olabileceği kadar yanlış da olabilecek esas önkabullerinizin sonucudurlar. Kapris ise sebebini bilmediğiniz ve öğrenmeye de zahmet etmediginiz bir duygudur. Peki "kaprislerle devinim etmek" ne demek oluyor? Bu, insanin bir zombi gibi neyle uğraştığını, ne başarmak istediğini veya onu neyin motive ettiğini bilmeden yasamasıdır. Bu insanin geçici bir delilik hali içinde yasaması demektir. Renkli veya keyifli dediğiniz bu mu? Bu durumdan alınabilecek yegane keyfin, canilerin kan dökerken aldığı keyfe benzeyeceğini düşünüyorum. Gerçeği reddederek eylemlerde bulunmak sadece yıkım getirebilir. Duygularımızın olması gerektiği yerde durmalarına dikkat etmeliyiz. Duygular insanin değerlerle ilgili ön-kabullerinin otomatik birer tepkisidirler. Neden değil sonuçturlar. İnsan eğer mantığı ve duyguları arasındaki ilişkiyi doğru kurabiliyorsa bu ikisi arasında mutlaka bir çatışma, ya birini ya öbürünü seçmek zorunda kalacağımız raddede bir çelişki olmak zorunda değildir. Rasyonel insan, duygularının kaynağını, sahip olduğu hangi önkabullerden kaynaklandıklarını bilir veya keşfetmek için çaba harcar. Eğer önkabulleri yanlış ise düzeltir. Asla güvenemeyeceği ve anlamlarını tam kavrayamadığı duyguların esiri olarak devinim etmez. Bir olayı değerlendirirken tepkilerinin nedenini ve hakli olup olmadığını bilir. İç çelişkilere sahip değildir; aklı ve duyguları yekparedir; bilinci mükemmel bir ahenk içindedir. Duyguları düşmanı değil hayattan keyif almasını sağlayan araçlardır. Ama duyguları rehberi değildir; kılavuz aklıdır. Ne var ki bu ilişki bilakis çevrilemez. Eğer kişi duygularını neden aklini ise duygularının edilgen bir sonucu olarak tasavvur ederse; yani eğer duyguları tarafından denetim edilir ve aklini duygularını rasyonalizm etmek veya meşrulaştırmak için kullanırsa o vakit gayri ahlaki devinim ediyor demektir. Böylelikle kendini zulmüme, başarısızlığa, yenilgiye mahkum etmiş olur. Kendinin ve başkalarının mahvolmasından başka hiç bir şey başaramaz. |