Forumbulteni.Com     forum  

Geri Git   Forumbulteni.Com > >
Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Ara

Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 10.Nisan.2019, 19:41
Belinda Belinda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Moderator
 
Üyelik tarihi: 14.Ocak.2019
Mesajlar: 272
Standart Friedrich Wilhelm Nietzsche Tan Kızıllığı

Töre'ye karşı seferim bu kitapla başlar. onda barut kokuları duyulduğundan değil; terine bambaşka, çok daha tatlı kokular gelir, kafi ki insanın burun delikleri biraz duyar olsun. Ne ağır, ne de hafif topçu ateşi: Kitabın etkileri olumsuzdur ya, kullandığı araçlar hiç de öyle değildir; tesir bu araçlardan bir sonuç olarak çıkar, topçu ateşi gibi değil. Gerçi insan bu kitaptan ayrılırken, o ana dek töre adı altında saygı gören, giderek tapınılan herşeye karşı bir çekinme, bir ürkme duyar ama, yine de koca kitapta bir tek menfi sözcüğe, bir tek saldırıya, kötülüğe ratslayamazsınız; güneşte yatar o, tostoparlak, mutlu, kayalar arasında güneşlenen bir deniz hayvanı gibi. O deniz hayvanı da benim ayrıca: Kitabın derhal her cümlesi, Cenova yakınındaki o birbiri içine girmiş kayalıklar arasında tasarlanmış, ele geçirilmiştir; orada denizle başbaşaydık, saklı birşeyler vardı aramızda. şimdi bile, bu kitap ne vakit elime geçse, derhal her cümlesi derinlerden benzersiz birşeyler çekip çıkaran bir olta ucu oluverir: Bütün derisi belli belirsiz titreyip ürperir ürperir anılarla. Hani ondaki de az sanat değildir, o uçarcasına, sessizce geçen şeyleri, tanrısal kertenkeleler dediğim o kaçıcı anları yakalamak... Gerçi zavallı kertenkeleleri hemencecik şişleyiveren o genç Yunan tanrısının (Hermes.) kan dökücülüğüyle değil, ama yine de sivri birşeyle, kalemin ucuyla... "Daha ışımamış nice tan kızıllıkları vardır" -bu Hind yazıtını (Rig veda II. 28. 9.) koydum kitabımın girişine. Yeniden bir günün, -ah ardarda günlerin, sayısız yeni günlerle dolu bir dünyanın- başlayacağı o yeni sabahı, o tatlı tan kızıllığını yazar nerede arıyor? Tüm değerlerin yenilenişinde, tüm törel değerlerden kopmakta, o güne dek yasaklanmış, küçümsenmiş, kargınmış herşeye "evet" demekte, güvenmekte. Bu olumlayan kitap, ışığını, sevgisini, sevecenliğini baştanbaşa o kötü şeyler üstüne döküyor; yüce bir hak ve öncelik veriyor. Töreye saldırmıyorum; artık onu yok biliyorum yalnızca... "Ya da" diye bitiyor kitap, -biricik kitap bu, "Ya da" ile biten...

"Kuralın Yerine Getirilmesi". - Bir ahlaksal kurala uymanın, söz verilen ve beklenilen başka bir sonuç ortaya çıkarması, ahlaklıya vaat edilen sevinç değil de, beklenilenin terine dert ve sefalet getirmesi durumunda, vicdanlı ve ödlek kimselere hep, "uygulamada bir şey gözden kaçırılmışdı" demek kalır. En kötü durumda, derin acı çeken ve azilen insanlık şu kararı bile verecektir: "Kuralın iyi uygulanması mümkün değil, biz tümden zayıf ve günahkârız ve temelde ahlaklılık kuralına uyma yeteneğimiz yoktur. Ahlaksal kurallar ve vaatler bizden çok daha iyi olanlar için konulmuş."

Tan Kızıllığı


-II-

Ödevim, insanlığn en yüksek anlamda kendine döneceği, geriye bakacağı, ileriye bakacağı, rastlantının, rahiplerin boyunduruğundan kurtulup, niçin, sebep sorularını ilk kez toptan ortaya koyacağı o ânı, o büyük öğle'yi hazırlamak olan ödevim, şu kanının mecburi sonucudur: İnsanlık doğru yolu bulmamıştır kendi başına; yönetilişi hiç de tanrısal değildir; tersine, o yadsıyan, o bozucu içgüdüler, décadence içgüdüsü onu baştan çıkarmış, hem de en mübarek değerleri arasında hüküm sürmüştür. Törel değerlerin kaynağı sorusu bu yüzden benim için en başta gelen sorulardan biridir; insanlığın geleceği bunun yanıtına bağlıdır çünkü. Aslında herşeyin en iyi ellerde yürütüldüğüne, tek bir kitabın, Mübarek Kitap'ın bize insan yazgısını yöneten tanrısal bilgelik üstüne en son çözümleri getirdiğine, ötesini düşünmemek gerektiğine inanmamızı istemek, gerçekci bir dile çevrildiğinde şuraya varır: Bunun tam tersinin -o acınacak durumun- doğru olduğu, yani bugüne dek insanlığın en kötü ellerde kaldığı, en yeteneksizlerin, düzencilerin, öç güdücülerin, o "ermiş" dedikleri, dünyaya siyah çalan, insanlığı lekeleyen kimselerin onu yönettikleri inancı su yüzüne çıksın istemiyorlar. Rahiplerin (o kılık değiştirmiş rahipler, yani feylosoflar da buraya giriyor) yalnız belli bir cemaat içinde değil, hepten dizginleri ele geçirdiklerinin, décadence töresiyle bitiş isteminin gerçek töre sayıldığının en şaşmaz belirtisi, çıkar gözetmezliğe verilen yüzde yüz değer ve bencilliğe her yerde duyulan düşmanlıktır. Bu konuda benden başka türlü düşüneni mikrop bulaşmışlardan sayıyorum... Herkles benden başka türlü düşünüyor ne yazıkki... Bir fizyologun bu değer karşıtlığı üstüne hiç şüphesi yoktur. Örgenlik içinde en önemsiz bir parça, kendini korumayı, güç bütünlemesini, "bencilliğini" hiç şaşmadan yürütmekte az da olsa bir kusur işledi mi, örgenliğin bütünü yozlaşıverir. Fizyolog kesilip atılmasını ister yozlaşan parçanın; onunla dayanışma diye birşey tanımaz; hele ona acımayı hiç mi hiç geçirmez aklından. Ama tam budur rahibin istediği, bütünün, insanlığın yozlaşmasıdır: Bu yüzdendir ki saklayıp korur yozlaşan parçayı, bunun karşılığı olarak da hükmeder ona... O yalancı kavramların, "ruh", "tin" "özgür istem", "tanrı" gibi, törede kullanılan kavramların anlamı, insanlığı fizyolojik olarak yıkmak değil de nedir?... Kendimizi korumayı, bedenin, yani yaşamın gücünü arttırmayı önemsemekten bizi alıkoyuyorlarsa, kansızlığı bnir ülkü, bedeni küçümsemeyi "ruhun kurtuluşu" sayıyorlarsa, bunlar décadence'a götüren yoldur değil de nedir? -Dengeyi yitiriş, doğal içgüdülere karşı karşı direniş, kısacası "çıkar gözetmeyiş", -töre buydu şimdiye dek... Tan Kızıllığı ile ilk kez o egoist olmayan töreye savaş açtım.

Kaynak: Ecco Homo

Geleneğin Ahlaklılığı Kavramı. - İnsanoğlunun binlerce yıllık yaşam tarzı ile karşılaştırıldığında, bugünün insanları olarak biz, çok ahlaksız bir zamanda yaşıyoruz: Ahlakın gücü şaşılacak ölçüde zayıfladı ve ahlaklılık duygusu öylesine nazikleştirildi ve öylesine yükseltildi ki, onu neredeyse uçup gitmiş sayabiliriz. Bundan dolayı dünyaya geç gelen bizler için ahlak oluşumunun esas bilgilerini anlamak zor oluyor, buna rağmen onları bulursak, dilimize yapışıp kalıyor ve dışarı çıkmak istemiyorlar: Çünkü kulağa kaba tınlama veriyorlar! Ya da çünkü ahlaklılığa iftira fiyat gibi görünüyorlar! Örneğin şu esas ilkede olduğu gibi: Ahlaklılık törelere itaat etmekten başka birşey değildir (özellikle artık değildir), töreler ne tür olurlarsa olsunlar bu ilke değişmez; bununla beraber töreler geleneksel tarzda davranmak ve değerlendirmelerde bulunmaktır. Geleneğin emretmediği şeylerde ahlak yoktur; ve anane yaşamı ne denli az belirlerse, ahlaklılık çemberi de o denli küçülür. Özgür insan ahlaksızdır, çünkü o her bakımdan geleneğe değil, kendisine bağlı olmak ister: "Kötü", insanoğlunun ilk zamanlarındaki bütün durumlarında "bireysel", "bağımsız", "keyfi", "alışılmamış", "öngörülmemiş", "hesaplanamaz" anlamalrına gelir. Hep bu tür durumların ölçütleriyle ölçülür: Anane emrettiği için değil, başka güdülerle eylemde bulunulur (örneğin kişisel çıkardan dolayı), hatta geleneğin vaktiyle oluşturduğu güdülerden dolayı da yapılır; o vakit buna ahlaksızlık denir ve yapan kişi tarafından da öyle anlaşılır: Çünkü geleneğe boyun eğildiği için yapılmamıştır. Anane nedir? Bize yararlı olan şeyleri emrettiğinden dolayı değil, bize emrettiğinden dolayı itaat ettiğimiz yüksek bir otoritedir. -Gelenek duygusuyla korku duygusu birbirinden nerede ayrılır? O emredici yüksek bir akıldan, kavranılamayan, somut olmayan bir güçten, kişiselden daha çok bir şey olandan korkmadır... bu korkuda batıl inanç var. -Kökende sağlığın, evliliğin, tedavi sanatının, ziraatın, savaşın, konuşmanın ve susmanın, insanların birbirleriyle ve tanrılarla olan ilişkilerinin bütün eğitim ve bakımı ahlak alanına giriyordu. Ahlak, insanın kendisini fert olarak düşünmeden, kurallara uymasını istiyordu. Başlangıçta her şey gelenekti ve onu aşmak isteyen kimse ya yasa koyucu, ya büyücü, ya da bir çeşit yarı tanrı olmak zorundaydı: Yani öfr ve adetler koymak zorundaydı... korkunç, hayati tehlike yaratan bir şey! -En ahlaklı olan kim? Önce yasaya en çok boyun eğen kimse: Yani bilincini sağa sola ve her küçük vakit dilimine taşıyarak hep yasaya uyacak işlere katlanan Brahman gibi biri. Sonra ona en zor durumlarda bile boyun eğen kimse. En ahlaklı olan kimse, kendini töreye en çok feda eden kimsedir. Peki en büyük özveri hangisidir? Bu sorunun yanıtlanmasından sonra birbirinden farklı çok sayıda ahlaklılık kavramları ortaya çıkmaktadır; ama hâlâ en önemli ayrım olarak ahlaklılığı en zor boyun eğmeden en çok boyun eğmeyi ayıran ayrım olmaya devam ediyor. Geleneğe en zor boyun eğmeyi ahlaklılığın bir belirtisi olarak isteyen ahlak güdüsü sizi yanıltmasın! Bireyin kendini aşması, bireye sağlayacağı yararlı sonuçlardan dolayı değil, bireysel olan bütün karşı zevklere ve çıkarlara rağmen ahlak, anane egemen görünsün diye talep edilir: Fert kendini feda etmelidir... geleneğe bağlı ahlaklılık bunu gerektirir. -Öte yandan Sokrates'in ayak izlerinden giden ahlakçılar gibi ahlakçılar, kendine hâkim olmayı ve yetingenliği bireyin kendi yararı için, mutluluğu için çok kişisel anahtar olarak tavsiye ederler ki, bunlar bir istisna oluşturur... ve eğer bu bize başka türlü görünürse, nedeni, onların etkisi altında yetiştirikmiş olmamızdır: Onların hepsi, töre ahlaklılığının bütün temsilcileri hiç de tavsiye etmedikleri halde, yeni bir yolda yürüyorlar... ahlaksız olarak kendilerini cemaatten ayırıyorlar ve bunlar kötünün de kötüsüdüler. Aynı şekilde, erdemli bir Romalıya "her şeyden önce kendisi için ikbal peşinde olan" her Hıristiyan... kötü olarak görünürdü. -Bir cemaatın ve dolayısıyla töresel ahlaklılığın bulunduğu her yerde, törenin çiğnenmesi halinde ceza verme görevinin her şeyden önce cemaate ait olduğu düşüncesi egemendir: İfadesi ve sınırı çok zor kavranan ve batıl inanç korkusuyla araştırılmış doğa üstü bir cezadır bu. Cemaat bireyi işlediği fiilin sonucunda yakınlarına ya da cemmate verdiği zararı yine düzeltmesi için zorlayabilir; işlediği fiilin sözde etkisi olarak cemaatin üzerinde tanrısal öfke bulutlarının ve öfke fırtınalarının toplanmasına sebep olduğu için kişiden bir çeşit intikam da alabilir... ama kişinin suçunu her şeyden önce kendi suçuymuş gibi duyumsar... "Eğer bu tür fiiller mümkün olmaya başladıysa, töreler gevşedi diye herkesin ruhunda feryatlar başlar." Her bireysel eylem, her bireysel düşünce şekli dehşet uyandırır; tam olarak da, en nadir, en seçkin, en köklü ruhların tarihin akışı içinde hep kötü ve tehlikeli olarak algılanmış olmaktan dolayı ne tür acılara katlandıklarını tahmin etmek mümkün değildir, hatta bunlar kendi kendilerini böyle algılıyorlardı. Töresel ahlaklılığın egemenliği altında her türlü özgünlük vicdansızlaştı; bu ana kadar en iyi kimselerin ufku, olması gerektiğinden daha da çok karardı.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
friedrich, kızıllığı, nietzsche, tan, wilhelm


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Açık

Forum Jump


Tüm Zamanlar GMT Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 19:37.


mersin escort alanya eskort