![]() |
![]() |
#1
|
|||
|
|||
![]()
62'nci Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye çekişmesi sürüyor. Fransız yapımı Bir Peygamber adlı film, şu ana kadar herkesin favorisi oldu bile.
Festivalde, Jacques Audiard'ın yönettiği Fransız yapımı Bir Peygamber'in (Une Prophete), şu ana kadar yarışmada çoğunluğu heyecanlandıran film olarak öne çıktığı görülüyor. Film, tüm sağlamlığı ile, Fransızların üstat olduğu bir türü canlandıran yönetmen, Arap asıllı, okur yazar olmayan 19 yaşındaki Müslüman bir gencin (genç aktör Tahar Rahim) başta Korsikalılar olmak üzere hapishanedeki güç savaşında 'büyümesini' ve kontrolü ele almasını gayet şiddetli bir üslupla anlatıyor. İki buçuk saatlik uzun süresine rağmen, bu akıcı film bir mini-evren misali hapishaneyi, bildik kan, kin ve revan mücadelesine sahne olarak kullanıyor. Audiard, politik bir söylemi olmadığını, gittikçe daha da içine kapanan gruplaşmalara dair bir film yaptığını söylese de, filmin kahramanı gücünü ögrendiği diller ve iletişimi kullanma/ satma yoluyla elde ediyor. Tabii Fransız hapishanelerinin var vahim durumu da, cabası. ANG LEE'DEN '68 RUHU' Bu arada, Çiçek Çocuklar'ın ruhu da Cannes'da yeniden canlanmış gibi. Lakin, dönemin sembolü olarak yüzbinlerin katıldığı en büyük müzikli etkinliği Woodstock'un coşkusundan hayli ırak bir hissiyatla. Dört günlük konserlerin Ağustos ayında kutlanacak 40'ıncı yıldönümün e bir filmle katkıda bulunan üstat yönetmen Ang Lee, Taking Woodstock/ Woodstock'u Zaptetmek filmi ile yarıştığı Cannes'dan muhtemelen büyük ödülle dönmeyecek. Lee, filmi Elliot Teichberg'in anılarını yazdığı kitabından uyarlamış. Sinek uçmaz kervan geçmez sayfiye kasabasını bir başka şehir belediyesinden ruhsat alamayan New York'lu girişimcilere sunarak tarih yazan genç Teichberg'in henüz kimselere itiraf edemediği eşcinselliği, Rus göçmeni ailesi ve özellikle üzerinden fazlaca vakit harcanan dırdırcı annesiyle olan sorunlarını da anlatan film, odaklandığı yan öykücükler nedeniyle arada tökezlese de, 'barış ruhunu' gayet tatlı ve sevimli bir edayla hatırlatma hedefinde. Lee, filmde organizasyon ardındaki nakit meselelerine de değiniyor. Travesti rolündeki aktör Liev Schreiber'ın varlığı da, filmin hoşluklarından. Kaskına çiçek takan polisin motosikletinin arkasına attığı kahramanımızı konser alanına götürdüğü, veya 'asit kafası'yla tepe üzerinden konsere bakılan sahneler gibi 'barış ruhu'nu resmeden görüntüler, güzel. Martin Scorsese ise Cannes'daki Dünya Sinema Fonu projesi ile, daha da eskileri canlandırma telaşında. Michael Powell'ın Kırmızı Pabuçlar klasiğinin yenilenmiş kopyasını Cannes'a taşıyan Scorsese, ülkesinde bu tür filmlere gösterilen ilgisizlikten şikâyetçi! |