Forumbulteni.Com     forum  

Geri Git   Forumbulteni.Com > > >
Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Ara

Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 14.Ocak.2019, 03:32
BuraK BuraK isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Moderator
 
Üyelik tarihi: 14.Ocak.2019
Mesajlar: 660
Standart Türk Devletlerinde Batılılaşma

Türk Devletlerinde Batılılaşma Batı'nın ilimde fende tecrübede sanatta bayındır ve refah vasıtalarında bulduklarını öğrenmek yapmak ve bunlardan faydalanmaya çalışmak. Osmanlı Türkleri 15 16 ve 17. asırlarda siyasi sahada olduğu gibi uygarlık seviyesi içtimaî yani sosyal nizamı ve ahlaki üstünlüğü ile dünyada en ileri seviyede bulunuyordu. Onlar mensubu oldukları İslam dinine ve onun güzel ahlâkına iyilik çalışkanlık hak gibi emirlerine sarıldıkları müddetçe çağın zirvesine çıkmış ve diğer milletlere üstün ve örnek olmuştur. Dünyanın en mühim ticaret yolları önemli ülkeler şehirler ve denizler Osmanlı hakimiyeti altındaydı. İki saatlik bir savaş sonunda bir devleti bütünüyle idareleri altına alabilecek bir güce sahiptiler. Karşılarında rakip olabilecek bir güç yoktu. Bu sebeple Osmanlı Devleti yargıç bir vaziyette seyrine devam ediyor onu daha yeni hamleler ve teknik buluşlar yapmaya sevk edecek itici sebepler görülmüyordu. Buna karşılık 10. yüzyıldan beri açlık sefalet hastalık ve zulüm içerisinde en mühimi Müslümanlar karşısında mahkûm bir vaziyette bulunan batı toplumu için aynı vaziyet söz konusu değildi. Çünkü onların karşısında tatbik edebilecekleri yüksek ve parlak bir bilim örnek alabilecekleri gelişmiş bir uygarlık mevcuttu. Nitekim onlar Haçlı seferleri ve çeşitli vesilelerle İslam memleketleri ile olan irtibatları sırasında bu medeniyeti tanıma fırsatı buldular. Rönesans denilen hamlelerinde bunun büyük tesiri oldu. Diğer taraftan Avrupalılar doğunun özellikle Hindistan'ın tabiî ürünlerinden ancak Osmanlılar vasıtasıyla istifade ettiklerinden onlara pahalıya mal oluyordu. Bu sebeple ihtiyaçları olan maddeleri doğrudan kendi mahalline giderek temin etmeyi düşündüler ve deniz yoluyla Hindistan'a ulaşabilme çarelerini aradılar. Bu yüzden pekçok deniz seyahatleri yaptılar. Bu faaliyetleri sırasında denizcilik bilgi ve tecrübeleri genişledi. Denizcilik mektepleri açarak bu bilgi ve tecrübelerini ilerlettiler. Donanmalarını bu bilgilerle teçhiz ettiler. Diğer savaş sahalarında da bu bilgi ve tecrübelerinden faydalandılar. Neticede savaş meydanlarında Osmanlılar üzerinde de üstünlük kurmaya başladılar. Öyle ki 17. asrın başlarında Osmanlı donanmasının hala kürekli ve yelkenli olmasına karşılık onlar donanmalarını kalyonlarla donatmışlardı. Avrupa devletlerinin elde ettikleri bu üstünlüğün sonunda siyah ve denizdeki başarısızlıklar Osmanlı devlet adamlarının dikkatini çekti. Osmanlı padişahları ülkelerinin kaybettiği üstünlüğü yine kazanmak gayesiyle batının bilim ve tekniğini Türkiye'ye aktarmak için her türlü imkânı seferber etti. Sultan Üçüncü Ahmed Han döneminde (1703-1730) Avrupa devletleri ile siyasî münasebetler kuruldu. Bu sırada Paris'e giden Yirmisekiz Mehmed Çelebi burada birçok müesseseleri gezdi ve raporlar sundu. Oğlu Mehmed Said Efendi ise ilk Türk matbaasının açılması için ruhsat istedi. Şeyhülislam Abdullah Efendi matbaanın çok hayırlı bir hizmet olacağına ve açılması gerektiğine dair fetva verdi ve basımevi kuruldu. Rochfart isminde bir Fransız subayına Osmanlı ordusunun ıslahı için rapor hazırlatıldı. Sultan Birinci Mahmud (1730-1754) Sultan Üçüncü Mustafa (1757-1774) ve Sultan Üçüncü Selim (1789-1807) devirlerinde de bu faaliyetler devam etti. İbrahim Müteferrika Tatarcık Abdullah Efendi Koca Sekbanbaşı ve Vak'anüvis Asım Efendi gibi bilim ve devlet adamları padişahlara takdim ettikleri eserlerinde Avrupa devletlerinin askeri teşkilatı nizam ve talimleri hakkında bilgiler verdiler. Bu raporlar ışığında Osmanlı Devletinde özellikle askerî alanda pekçok düzenlemeler yapıldı. Avrupa taktik disiplin ve silahlarının kullanılabilmesi için topçu ve humbaracı ocakları ıslah edildi. Kâğıthane'de kurulan askerî bir ocak tamamen batı tekniği tarzında eğitime başladı. Burada Fransız subaylarından da istifade edildi. Bu faaliyetlerin geliştirilmesi için Avrupa'da daimî elçilikler ve konsolosluklar açılmaya başlandı. Nizam-ı cedid adı ile yeni ve çağdaş bir ordu kuruldu. Osmanlı Devleti kısa bir süre sonra bu gelişmelerin faydasını gördü. Napolyon'un Mısır'ı işgal teşebbüsü bu talimli ve disiplinli birlikler tarafından önlendi. Rusya ve Avusturya orduları karşısında başarılar elde edildi. Ama teşkilatı bozulmuş disiplini kalmamış askerlikten çok esnaflıkla uğraşan söz dinlemez isyankâr bir güruh haline gelmiş Yeniçeri Ocağı bu gelişmelere karşı çıktı. Neticede batının tekniğini alarak devleti yeni bir nizama ve hayatiyete kavuşturmaya inançlı ve kararlı olan Üçüncü Selim Han bu asilerce şehid edildi. İkinci Mahmud Han (1808-1839) tahta çıkar çıkmaz amcası Üçüncü Selim'in yarım bıraktığı ıslahat programını gerçekleştirmek üzere harekete geçti. Askeri reformları istemeyen Yeniçeri Ocağını 1826'da ortadan kaldırdı. Asakir-i Mansure-i Muhammediyye adı ile yeni bir ordu kuruldu. Ordunun talim ve terbiyesi için Avrupa'dan mütehassıslar getirildi. Mühendishane-i Bahri-i Hümayun ihya edildi. Türkiye'de ilk buharlı gemiler satın alınarak Türk deniz kuvvetlerine kazandırıldı. Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane açıldı. Devlet memurlarının yetişmesi için Mekteb-i Maarif-i Adli kuruldu. Açılan okulların seviyesini yükseltmek ve lüzumlu fen ve teknik kitapların tercümesi için batı dillerinde tercüme büroları açıldı. Görüldüğü üzere batılılaşma adı verilen hareketin esası İkinci Mahmud devri sonuna kadar sadece askeri ve teknik sahada ilerlemek ve bunun için batının lüzumlu olan ilminden istifade etmekti. Bu amaç ile lüzumlu bütün teşebbüsler yapıldı. Ancak bu çalışmalar daha çok Avrupalı zabit ve uzmanların kontrolünde oluyordu. Oysa yeni kurulan askeri ve teknik müesseseleri mektepleri devam ettirebilmek ve bunlardan büyük ölçüde faydalanabilmek için kendi insanını yetiştirmek lazımdı. Bunun için ilk kere olarak 1827'de Paris'e öğrenci gönderildi ve sonraki yıllarda da bu uygulama devam etti. Diğer taraftan batılılar Osmanlı Devletinin ilmi ve teknik alandaki ilerlemelerine engel olabilmek ve onları içte ve dışta zayıflatmak için bütün güçleriyle çalışıyorlardı. Osmanlı ülkesine gönderdikleri sefirler tüccarlar bilginler ve ajanlar vasıtasıyla azınlıkları tahrik ediyor bölücülük yapıyor ve nüfuz edebildikleri devlet adamlarını kullanarak ihtilaller bile çıkarabiliyorlardı. Nitekim İkinci Mustafa Han'ın tahttan indirilmesi Patrona Halil ve Kabakçı Mustafa isyanları hep onların saklı faaliyetlerinden kaynaklanıyordu. Şimdi ise Türk gençleri kendilerinden istifade etmek üzere ayaklarına kadar gelmişti. Onlar bu gençleri memleketlerine döndüklerinde gayelerine müsait bir şekilde kullanabilmek için metodlu telkinlerde bulundular. Bu telkinlerin üç ana hedefi vardı. Bunlar; gençlerin Osmanlı Hanedanına itaat duygusunu kırmak dini metanetlerini zaafa uğratmak yabancı düşünce ve adetlere alıştırarak yozlaştırmaktı. Böylece bünyelerindeki tahribat tamamlanmış olacaktı. Gerçekten de birkaç yıl içerisinde batı ülkelerine giden gençlerin pek çoğu bedeni Türk; ama düşünüşü anlayışı ve yaşayışı itibariyle tam bir Avrupalı haline geldi. Avrupalılar diğer taraftan aynı gayeye dönük planlarını ülkelerine gelen dini yönü zayıf ve sefahate düşkün Osmanlı Devlet adamları üzerinde de deniyorlardı. Avusturya büyükelçisi Sadık Rıfat Paşa ile Londra büyükelçisi Mustafa Reşid Paşa bunlar arasındaydı. İskoç Mason teşkilatı üyesi Lord Rading özellikle Reşid Paşa ile sıkı bir dostluk tesisine muvaffak oldu. Onun idarede en yüksek mevkilere gelebilmesi için çalışacağını ve İngilizlerin desteğini devamlı yanında tutacağını bildirdi. Tatlı vaatlere aldanan Reşid Paşa Mason locasına üye oldu. Lord Rading ona devlet idaresinde yapılması gereken ıslahatları telkin etti. Mustafa Reşid Paşa bu telkinler ile İkinci Mahmud Hana; "Batılıların Osmanlı Devletine özellikle Müslüman ve Hıristiyan tebaa arasında eşitlik gözetmediği için düşman olduğunu müslim ve gayrimüslim ayrılığının kaldırılması gerektiğini bu hususlarda yapılacak ıslahatı bir hatt-ı hümayunla duyuru etmesini" öneri etti. Reşid Paşanın isteklerinin İngilizlerin arzusu ve emeli olduğunu iyi bilen padişah bu teklifleri reddetti. Ancak 1839'da İkinci Mahmud Hanın vefatı Osmanlı Devleti'nin Mısır valisi Mehmed Ali Paşa isyanı karşısında düştüğü vaziyet ve son tahta 16 yaşında genç ve tecrübesiz Abdülmecid Han'ın çıkması İngilizlere bekledikleri fırsatı verdi. Mısır meselesinde destek olmaları vaadiyle genç padişaha Mustafa Reşid Paşayı sadrazamlık makamına tayin ettirdiler. Reşid Paşa da daha önce Lord Rading'le birlikte hazırlamış olduğu reform ve ıslahatları Tanzimat Fermanı adı altında yayınlatarak yürürlüğe koydu. Bu ferman sayesinde büyük vilayetlerde mason locaları açıldı. Casusluk ve hıyanet ocakları açılıp çalışmaya başladı. Osmanlıyı art bırakan sebepler olarak İslamiyet gösterilmeye çalışıldı. Gençlere ecdat düşmanlığı aşılandı ve ulusal birlik parçalandı. Fatih devrinden beri medreselerde okutulmakta olan fen hesap hendese astronomi dersleri "din adamlarına lazım değildir" denilerek kaldırıldı. Batının günlük kültürü Osmanlı toplumunu sarsmaya başladı. Giyim ve ev eşyalarından evlerin stili ve insanlar arası ilişkilere kadar Avrupa örf ve adetleri yayıldı. Son mevzu, bahis batılı kanunların alınması meselesine kadar geldi. Reşid Paşa ekolünden yetişen Âlî Fuad Kabuli ve Midhat paşalar mahkemelerde Fransa uygar kanunlarının uygulanmasını istediler. İstanbul'daki Fransız elçisi Marqui de Mousteir Fransız uygar hukuku hakkında malumat vererek onların fikirlerini destekledi. Halbuki bu kanunlar batı insanının aile cemiyet ekonomi ve politika anlayışını temsil ettiklerinden Osmanlı cemiyetinin yapısına aksi düşüyordu. Nitekim meşhur hukukçu ve tarihçi zamanın adliye nazırı (Adalet Bakanı) Ahmed Cevdet Paşa ve taraftarları bu görüşün karşısında yer aldılar. Ahmed Paşaya göre; "Bir milletin esas kanunlarını değiştirmek o milleti ölüme mahkum etmek" demekti. İşte Üçüncü Ahmed Handan itibaren "Avrupalıların bilim ve tekniğini tatbik etmek" şeklinde kabul edilen batılılaşma Tanzimat devri aydınlarınca "batının sadece kültür örf ve adetlerini almak ve batılı gibi yaşamak" şeklinde benimsendi ve yozlaştırıldı. Mevzu, bahis aslından saptırıldı. Bu şekilde düşünmek aydın olmanın icabı sayıldı. Batılılaşmayı gerçek manasında anlayanlara gerici bağnaz denildi. Devlet kademeleri tamamıyla Mustafa Reşid Paşa zihniyetinde yetişenlerin eline geçti. Avrupa'da öğrenim yapmış denilerek işbaşına getirilenlerin kısa bir süre sonra bilim ve teknikten habersiz tek sermayelerinin İslam düşmanlığı ve kuru bir Avrupa hayranlığı olduğu görüldü. Batının bilim ve tekniğini alma gayesiyle Avrupa'ya giden bu gençlerden her biri dönüşte ateşli bir hatip veya yazar kesiliyor ve Osmanlı Devletini meşruti bir rejime oturtmak için çaba sarf ediyorlardı. Onlara göre padişahın yetkileri azaltılmalı ve asıl iktidar meclise devredilmeliydi. Böylece batılılaşmanın en önemli unsurlarından olan devlet idaresinde çok seslilik sağlanacaktı. 1876'da İkinci Abdülhamid Han'ın duyuru ettiği meşrutiyet neticesinde kurulan ve çoğunluğunu Türk olmayanların meydana getirdiği meclis altı ay içerisinde devleti felaketlerin eşiğine getirdi. Osmanlı cemiyetinin henüz böyle bir sisteme hazır olmadığını ve o şartlar içerisinde Meşruti idarenin ülkeyi yıkıma ***ürdüğünü gören padişah meclisi feshetti. Devleti tam otuz bir yıl dahiyane bir politika ve adaletle yönetti. İçte Ermeni Rum Bulgar Arnavut çetecileri dışta bunları destekleyen süper güçler ve mason teşkilatlarının çalışmalarına rağmen devletin bütünlüğünü korudu. Ayrıca bu büyük meseleler yanında ülkesini ileri bir seviyeye ulaştırmak için eğitim endüstri bayındır haberleşme ve ülke kalkınmasında büyük hamleler başlattı. Her vilayette mektepler hastaneler yollar ve çeşmeler yaptırdı. Mekteb-i Mülkiye Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Ticaret Mektebi Hukuk Yüksek Mühendis Mektebi Bursa'da İpekçilik Mektebi Halkalı Tarım ve Baytar Mektebi Yatılı Kız Lisesi Mülkiye Lisesi Üsküdar Lisesi Maden Arama Mektebi Fen ve Edebiyat Fakülteleri Dilsiz ve Sağırlar Mektebi Haydarpaşa Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane Gülhane Tababet-i Askeriye Tatbikat Mektebi açılan eğitim müesseselerinden sadece bir kaçıdır. Ayrıca tarım endüstri ve ticaret odaları açıldı. Hereke kumaş fabrikası çini fabrikası Kadıköy havagazı fabrikası Hamidiye kâğıt fabrikası mum fabrikası kuruldu. Ereğli kömür ocakları işletildi. Musul ve Kerkük civarında petrol kuyuları açıldı. Medine-i münevvereye kadar telgraf hattı ve ülkenin dört bir yanı demiryolu ile döşendi. Avrupalıların Osmanlı devlet adamları ve aydınları bünyesinde yaptıkları tahribat pek büyüktü. Bunlar batıda var parti fırka ve hizipçilik gibi her türlü sosyal müesseseyi devletlerinin bünyesine müsait olup olmadığını düşünmeden tatbik etmeye çalışıyorlardı. Bu maksatlarının tahakkuku için her türlü gayri meşru yolu deniyor hatta Ermeni Rum Bulgar Yunan ve Arnavut çetecileriyle işbirliği yapıyorlardı. Son İkinci Meşrutiyetin ilanı ile kısmen ve 1909'da Sultan Abdülhamid Hanı tahttan indirerek bu isteklerine tamamen kavuştular. Böylece batılılaşma adı altında parti ve hizipçilik memlekete yargıç oldu. Bu yönetim 10 milyon km2 toprağı olan Osmanlı ülkesini 10 yılda bitirerek düşmanlarının insafına terk etti. Türk milletinin gözü önünde tamamen mecrasından saptırılmış batılılaşma adı altında böylesine acıklı bir görünüm mevcutken yüz yıla yakın bir süredir halâ bu mevzu üzerinde tartışmalar sürmekte bilim fen ve teknik sahalarında bu mesafenin kat edildiği görülmemektedir. Meşhur Alman filozofu Ranke: "Eğer ulus lâyık olduğu mevkie yükselememiş ise bilin ki hayatına bir kasıt vardır" demektedir. Gerçekte de tarihte parlak medeniyetler tesis etmiş Türk milletinin en önemli bir vasfı da bilim ve fende gerçekleştirilmek istenen hamlelere karşı hiçbir vakit karşı çıkmamış olmasıdır. Onun mukavemeti ve itirazı ancak örf ve adetlerine lüzumsuz yere müdahale edildiği vakit olmuştur. Bu ise kültür bütünlüğü ve istiklali bakımından çok sıhhatli bir tepkidir. Türk toplumu hakkında bu hususta en iyi hükmü Fransız akademisi üyesi Claude Farrere vermektedir. O; "Yeni Türkiye'yi saran en bulaşıcı en kötü mikrop şüphesiz politika mikrobu. Günümüzün Türkleri kitaplarda okudukları kimselere benzemek istiyorlar. Bu bakımdan şuurlu veya şuursuz olarak komşularında gerçekten yeni olan her şeyi kopya etmişler özellikle ilerici olduklarını iddia eden komşularından. Rusya da bunlardan biri. Fransa da... Eski Türkiye'yi medeniyete ***üren tek vasıta İslam'dı. Gerçek imanları vardı. Kadınları da kendileri gibi mümindi. Toprağına çok çeşitli ve derin köklerle bağlı bir halkın dinini kökünden sökmeye kalkışmanın iyi bir şey olduğunu iddia edemeyeceğim. Menşelerine (asıllarına) çok yakın olan bir halkın iç dünyasının temelini teşkil eden dinini kökünden sökmeye kalkışmanın çok ağırbaşlı ve tehlikeli bir şey olduğuna eminim" diyerek hakikati bütün açıklığıyla gözler önüne sermektedir. Netice olarak 1839'dan itibaren batılılaşma "yabancıların kültürleriyle yoğrulma" gibi maksadından ırak bir manâda ele alındığı içindir ki Türkiye bilim ve teknikte istenilen seviyeye ulaşmak şöyle dursun sürekli geriledi. Nitekim bugün pekçok Afrika ülkesi bile ilmî araştırmalarda Türkiye'yi geçmiş bulunmaktadır. Japonya ve Kore gibi ülkeler ileri seviyedeki devletlerin teknik gelişmelerini kendi kültürleri ile mecz ederek kullanmak suretiyle 50 yıl gibi kısa bir süre içerisinde ilimde sanatta teknikte hattâ ticaret ve ekonomide dünyanın süper güçleri arasına girdiler. Türk milleti batılılaşmayı gerçek manasında kavrayıp tatbik edebildiği gün ileri milletler seviyesine ulaşmaya ve lâyık olduğu mevkii kazanmaya namzed olacaktır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
batılılaşma, devletlerinde, türk


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı

Forum Jump


Tüm Zamanlar GMT Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 19:02.


mersin escort alanya eskort