Forumbulteni.Com     forum  

Geri Git   Forumbulteni.Com > >
Yardım Topluluk Ajanda Bugünki Mesajlar Ara

Cevapla
 
Seçenekler Stil
  #1  
Alt 10.Nisan.2019, 21:16
NurPeri NurPeri isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Moderator
 
Üyelik tarihi: 14.Ocak.2019
Mesajlar: 275
Standart Nuh un Gemisi nin Çözülemeyen Esrarı

Tekvin bölümünün 6. bab'ında başlayan tufan olayı, 9. bab'a kadar sürer.
Nuh, tanrının buyruğuyla ve onun verdiği ölçülere göre iri bir gemi
yapar, içine en yakınları ile birlikte bütün öbür yaratıklardan dişili, erkekli
birer çift alır ve sabırla bekler.

"... ve üzerinde kırk gün tufan oldu ve sular çoğalıp gemiyi kaldırdı
ve (gemi) yerden kalktı, suların yüzü üstünde yürüdü. Yer yüzünde
sular pek çok yükseldiler ve bütün gökler altında olan yüksek
dağlar örtüldüler. Sular onbeş arşın daha yükseldiler ve yer
yüzünde devinim eden, sürünen her şeyle insan da öldü, her şey
silindi ve yalnız Nuh ve kendisiyle birlikte gemide olanlar kaldılar
ve yüz elli gün sular yer üzerinde yükseldiler."

Ama her şeye karşılık, Tanrı, Nuh'a verdiği sözü anımsayacak, yeryüzünden
rüzgarını geçirecek ve sular giderek alçalacaktır. Süre, tam yüzelli gündür;
Nuh'un gemisi "yedinci ayda, ayın onyedinci gününde Ararat (Ağrı)
dağları üzerine" oturacaktır.
Nuh da tıpkı Sümer bilgesi Utnapiştim
gibi karayı bulmak amacıyla önce
kuzgunu, sonra da güvercini
göndermiştir. Gidenler, ayak basacak
bir toprak parçası bulamadıklarından
geri dönerler.
"... ve diğer yedi gün daha bekledi
ve (Nuh) güvercini tekrar gönderdi
ve akşam vakti güvercin onun
yanına girdi ve işte, ağzında yeni koparılmış zeytin yaprağı vardı ve
Nuh suların yeryüzünden çekilmiş olduklarını bildi."

Kutsal kitapların anlattığına göre; Nuh'un gemisi bu günkü Ağrı dağının sular
altında kalmış olan tepesine oturmuştu. Bundan da tufan nedeniyle bütün
dünyayı sellerin basmış olduğu anlaşılıyordu. İnsanların tümü yok olmuş,
geride Nuh oğullarıyla kızları kalmıştı. Bu sonucu birçok ilkel efsane de
destekliyor. Özellikle Berossos adlı Babilli bir rahip, M.Ö. 300 yılında
yazdığı bir kitapta bu sel felaketinden söz etmekteydi.

Rahip Berossos'un hikayesi pek doğrulanmamıştır, ama Sümer bilgesi
Utnapiştim'in başına gelen tufan olayının doğruluğu, yapılan kazılar sonucu
kanıtlanmıştır. 1929 yılında Ur kentinde kazılar yapan Sir Wooley, kırk beş
metre derinliğe indiğinde ansızın tertemiz bir toprak parçasına rastalmıştı.
Bunun derhal yukarsında katışıksız Sümer uygarlığı başlıyordu. İki metre
kırk santim kalınlığındaki tabakanın altında da karışık bir kültürün kalıntıları
vardı. Çamurun türü bunun tatlı suyun taşımış olduğunu gösteriyordu. Nehrin
her zamanki olağan taşkınları bu kadar çamur bırakmazdı.Çamurları taşıyan
selin o bölgenin tarihinde daha önce görülmemiş bir felaket derecesinde
olduğu açık seçiktir. Konumuzla ilgili efsaneler günümüze dek gelmeseydi,
yine de bu kanıtlardan o bölgenin bir sel felaketine uğramış olduğu
anlaşılırdı.

Tufanın İ.Ö. 4250'de olduğu sanılıyor. Bu tarih, hem çamur tabakalarının
kalınlığından, hem de yörede tufandan sonra yaşamaya devam ettikleri
bilinen krallıkların sırasının hesaplanmasından çıkarılmaktadır.

Nuh'un gemisinin Ağrı dağı üzerinde olduğundan ilk söz eden kişi,
Hollandalı gezgin Jan Struys'tur. 1684 yılında yayınladığı kitabında
geminin Ağrı dağına oturmuş bir resmi de vardır. Jan Struys, 1670 yıllarında
Anadolu'ya gelmiş, Ağrı dağı eteklerinde inziva da yaşayan bir keşişle
görüşmüştü; keşiş, kendi anlattığına göre, gemiye girmiş ve hatta
omurgasından da bir parça koparmıştı. Bu tahtadan yaptığı haç, şimdi Jan
Struys'daydı. İkiyüz yıl sonra, 1876'da İngiliz devlet adamı LordByrce,
Ağrı'ya tırmanıyor ve 4 bin metre yukarlarda o da bir tahta parçası
buluyordu. 1883 yılında, bu kez Türk yetkililer geminin Ağrı dağı üzerinde
keşfedildiğini açıkladılar. 10 Ağustos 1883 tarihli Chicago Tribune
gazetesi, olayı okurlarına şöyle aktarmıştı;

"İstanbul'da yayınlanan bir gazete, Nuh'un gemisinin keşfedildiğini
ilan ediyor. Anlaşıldığına göre, bazı Türk hükümet görevlileri, Ağrı
dağı üzerindeki toprak kayması durumunu araştırmak üzere
görevlendirildiler. Ansızın, ucu bir buzuldan çıkmış son radde
koyu renkli bir tahtadan yapılma dev boyutlu bir yapıya rastladılar.

"Görevliler bölgede yaşayanlar arasında soruşturma yaptılar. Yerel
halkın bu yapıyı altı yıldan beri gördüklerini ama üst
pencerelerinden dışarıya bakan korkunç yüzlü bir hayaletten
sözedilmesi nedeniyle yaklaşmaya kortuklarını öğrendiler. Yapının
Ağrı dağındaki dar vadilerden birine sıkışıp kalmış olmasından
ötürü, bulunduğu yere ulaşmak gerçekten zordu. Bunu güç de
olsa başardılar sonunda. Yapının kenarından bir delik açarak
içeriye girdiler.

"Yapının yaklaşık 4.5 metre yüksekliğide bölümlere ayrıldığını
gördüler. Diğerleri buzla kaplandığından bu bölmelerden yalnızca
üçüne girebildiler. Geminin buzul içersinde ne kadar uzun
olduğunu saptayamadılar. Ancak ortaya çıkarılması halinde, eğer
(kutsal kitabın Tekvin bölümünde belirtildiği üzere) 300 kübit
uzunluğunda olduğu belirlenirse, Nuh'un gemisinin varolduğuna
inanmayanlar zor durumda kalacaklardır."

Ağrı dağı Türkiye'nin doğusunda, Ermenistan ve İran sınırına çok yakın ve
bu yörenin en yüksek dağıdır. Ağrı dağı yüceliği ve türlü özelliklerinin yanı
sıra, insanoğlunun geçmişi ile ilgili en büyük sırlarından birini de
doruklarında taşıdığına inanılan mübarek bir dağdır. İlk yazılı anlatımlardan
bu yana Nuh'un gemisinin tufan sonrasında bu dağın tepesinden
karaya oturduğu sanılıyor.

Peki, bu gerçek ortaya çıkar ya da hikayelerle efsanelerin doğrulukları
kanıtlanırsa, ne olacaktır? Bir bilimsel kanıtlanma da mübarek kitapların ta
başlarındaki "yaradılış" bölümüne kadar şiir ya da efsane olmayıp, tarihsel
gerçeklerden kurulu olduğu anlaşılacaktır elbette.

Günümüzde yaşayan insanların bir buçuk milyardan fazlası (Yahudi'si,
Hıristiyan'ı ve Müslüman'ı) Nuh ve gemisi hikayesini çok iyi bilmektedir.
Kuşkuculara göre, hikaye, İncil'de anlatıldığı biçimiyle bir efsaneden öte bir
şey değildir. Kimilerine göre de mübarek kitapları kanıtlamaya kalkmak, bir
"küstahlık"tır. Ama tarihçilerle arkeologlara bunlar vız gelmişlerdir ve derhal
her gün mübarek kitapların tarihsel "veche"sine ışık tutan yeni bulgulara
gidilmektedir. Yaradılış bölümü bize dünyanın o dönemler için başkenti
sayılabilecek kentte (Babil'de) bir kulenin kurulduğundan söz etmektedir.
Arkeologlar uzun süreler bu kulenin kalıntılarını arayıp durdular ve sonunda
da buldular ya da bulduklarına inandılar. Mezopotamya vadisinde, eski
Babil kenti yakınlarında Zigurat biçiminde çok yüksek bir kulenin
kalıntılarına rastlandı. Mübarek kitaplar, uzun süre bilimsel biçimde
kanıtlanamayan bir imparatorluğun varlığından söz eder. Bunun gün ışığına
çıkarmasını Hugo Winkler'e borçluyuz. Winkler, 1908 yılında Anadolumuzun
ortalarında çeşitli tabletler bulmuş, bunlar aracılığında Hitit imparatorluğunun
varlığı bilinebilmiştir. Şaşırtıcıdır; Yaradılış bölümü bu imparatorluğu uzun
uzadıya mevzu, bahis ediniyordu. Bilim, nice sonra bu olguyu onaylamıştır.

Kutsal kitaplar ayrıca İbrahim peygamberin nasıl Yahudiler'in atası
olduğunun hikayesini de aktarır bize. İbrahim peygamber, anlatılanlara göre
M.Ö. 2000 yılında, Sümerlilerin Ur kentinde doğmuştur. Kenan eli'ne geçişi
ise, çok daha sonradır. Burada arkeologlar tıpkı mübarek kitapların dediği gibi,
uzun bir uygarlığın yaşamış olduğunu ortaya çıkarmışlardır. İbrahim
peygamberin mezarı bugün Hebron'dadır ve hikayesi mübarek kitaplarda
anlatıldığı türden kelimesi kelimesine doğrudur.
Yirmibeş yılı aşkın bir süredir Ortadoğu'da çalışan arkeologların önde
gelenlerinde hekim Philip Hammond, mevzu, bahis üzerinde şunları
söylemektedir:

"Arkeolojini işi ve amacı, kuşkusuz, mübarek kitapları kanıtlamak
değildir. Ama buna karşılık, Ortadoğu'daki çalışmalar başladığından
bu yana ortaya çıkarılan birçok buluntular, mübarek kitaplarda
anlatılanları bilimsel olarak destekler görünmektedir. Birkaç yıl önce
Hebron'da bulunan, gerçekten de o yöre ,de mübarek kitapların
anlattıkları gibi bir uygarlığın yaşamış olduğuna işaret etmiş ve
tanımlanan yerde şehir surları da bulunmuştur. Tarihi de, mübarek
kitaplardaki tarihe uymaktadır.
"Yıllar yılı, arkeologlar, Ortadoğu'da toprağın en alt tabakalarına
indikçe mübarek kitapları destekleyen yeni bulgularla karşılaşmışlardır.
Birçok eski şehir buluntuları ele geçmiştir. Bunlar nicedir yalnız
kutsal kitaplarda anlatılmaktadır ve gerçek olup olmadıkları
kuşkuyla karşılanmaktaydı. Hepsi de bizim inanç ve geçmişimizin
yansımalarıdır şimdi."

Buradan çıkan şudur; Mübarek kitapların Yaradılış bölümü dikkate değer
tarihsel bir belgedir. Nuh'un hikayesi de tekrar bu Yaradılış bölümündedir.

Fakat aynı noktada şu sorulara da yanıt aranmamalı mıdır?

Kutsal kitapların anlattığı Nuh ve gemisi doğru mudur? Onca vakit sular
üzerinde kalıp yüzebilecek bir gemi yapımı, gerçekten mümkün müdür?
Sonra o kadar sayıdaki hayvanı alabilecek büyüklükte bir gemi
yapılabilir mi?
Dünyamız, tümüyle suların altında kalmış mıdır?


alıntıdır
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
Çözülemeyen, esrarı, gemisi, nin, nuh


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Açık

Forum Jump


Tüm Zamanlar GMT Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 23:29.


mersin escort alanya eskort